tag:blogger.com,1999:blog-28971678346978187612024-02-08T11:48:47.859-08:00CAHİL PERİLER"...eksikliğini duyduğum ve asla bana ait olmayacak yanın için...
"mümkün değil" dediğin her sefer için...
ama aynı zamanda "yine geleceğim" dediğin her sefer için...
sürekli bekliyorum.
sabrımın adına "aşk" diyebilir miyim?" LE FATE İGNORANTİ_exileangelhttp://www.blogger.com/profile/17859411646259432864noreply@blogger.comBlogger574125tag:blogger.com,1999:blog-2897167834697818761.post-44008063436981207802010-08-19T04:57:00.000-07:002010-08-19T04:58:52.933-07:00Aksis Mundi<a href="http://3.bp.blogspot.com/_3CGYiM7LeaE/TG0ccWwGunI/AAAAAAAAAHQ/R47TFKnna0g/s1600/a_196.png"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 226px; height: 320px;" src="http://3.bp.blogspot.com/_3CGYiM7LeaE/TG0ccWwGunI/AAAAAAAAAHQ/R47TFKnna0g/s320/a_196.png" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5507089192813247090" /></a><br /><br />kafiyesiz aşk bu <br />kırık-dökük bir sevda <br />duygularım toslamış buz dağına <br />cemreleri unuttum <br />düşlerim kar altında <br />korkular kiralıyorum buz çölünde <br />yürüyorum, gecenin düğümlendiği yere <br />menzil ırak şimdilerde, yolculuk yakın <br />darbe ağır, yara derin gönülde <br />cenaze sularında yunuyor umutlarım <br />bugünlerde farklı esiyor kavak yelleri serde <br />ay çiçekleri hüzne çeviriyor yüzünü <br />bir matem kokusu taşıyor gecelerden <br />heykeller dikiyorum tunçlaşmış bekleyişlerden <br />bir şair resmediyorum sol göğsüne, dilimle <br />arzular kırbaçlanmış <br />zikzaklar çiziyor aklım dolambaçsız yollarda <br />bölündükçe büyüyor korkularım <br />üşüyorum <br /><br />kafiyesiz aşk bu <br />dümen kırık, acılar fora <br />artık yazılmamış bir kaderdir rotam <br />kabir kokan dudaklarında <br />asılı kalmış yarınlar karanlık yıldızlara <br />keşişlemeden esince rüzgarlar <br />titriyorum gözlerine baktığımda <br />hislerim kıyam etmiş, ayakta <br />ne isyanlar yaşıyorum içimde, celali <br />bir tarafı eski, bir yüzü yeni <br />Madımak'ın “âh”ı yüklü sırtıma, <br />Başbağlar'ın figanı <br />vebali boynumdadır ölmüş kelebeklerin <br />bendedir soğuk gecelerin kavurduğu kaygılar <br />unuttum daha dün gördüğüm rüyaları <br />unutulmuşken görülmemiş rüyalarda <br />suçlusu benim karanlık gecelerin <br />acıktığımı hatırlıyorum aşka <br />ağıtları duyulduğunda doğmamış bebeklerin <br />açlığımı unutuyorum <br />bakidir susuzluğum sevda okyanusunda <br />yürüyorum, adı konulmamış belalara <br /><br />kafiyesiz aşk bu <br />lirik bir yalan <br />çamurdan bir sevda <br />balçıktan zevk alan <br />çekiyor beni karabatak düşünceler <br />bilinmeyenin bilinmez bilgeliğine <br />zifafsız vuslatlar yaşıyorum, nikahsız ayrılıklar <br />mümteni hülyalar peşinde <br />boğuluyorum ter kokulu bir deryada <br />kepeklerim mahrem yerlerime merhem <br />sırtlanmışım dünyayı mehtapsız karanlıklarda <br />gidiyorum ölmüş gölgelerin izinden <br />can çekişen umutlarım heybemde <br />buruk bakıyor gözlerim azdıran güzelliğine <br />ayaklarım gamlı yürüyor bu ara <br />gamsız dolaşırken kanım damarlarımda <br />aksis mundi <br />yıkıldı gönlümün direği <br />düşmüyor dilimden isyan kokan dualar <br />tövbesiz günahlara dalıyorum sabaha kadar <br />Leyle-i Kadir’de <br />küçüldükçe büyüyorum gözümde <br />büyüdükçe küçülüyorum <br />aklım yorgun <br />yasaklar yorgan <br />vurgun yemişim en durgun sularda <br />en soğuk sularda kırka yükselmiş ateş <br />başlamış sayıklamalar <br />kışın... <br />temmuzda... <br />dökülüyor yapraklar... <br /><br />kafiyesiz aşk bu <br />berzahta bir sual <br />düz yollarda yalpalayan bir sevda <br />biraz kör, biraz topal <br />kırık vuruyor notalara anılar <br />sarhoş olmuş makam-ı nihavent <br />yanık türkü dinlemekten <br />atığımdan beri aklımın pabuçlarını dama <br />çıplak gezinmekteyim Arnavut kaldırımlarında <br />peşindeyim her gördüğüm güzelin <br />derin bir kabus var Bosna sokaklarında <br />korkulu bir rüya <br />sıkışmış mengeneye tabirler <br />kurşun olmuş aydınlık, tutulmuş güneş <br />siyaha vurulmuşum beyaz lekelenince <br />içimde kekeme bir intizar <br />yelken açmışım şifasız yaralara <br />kanadı kırık inançlarım ısıtmıyor ruhumu <br />ne de sokak lambaları <br />uryan kalmışım pervane yalnızlığımda <br />vergisi fazla bu aşkın, diyeti ağır <br />yüreğim soğumuyor feryat cehenneminde <br />yanıyorum tam da üşüdüğüm yerde <br /><br />kafiyesiz aşk bu <br />en karanlık sayfalarında tarihin <br />daha yakılmadan ateş <br />yazı icat edilmeden daha <br />zincirlemişim ruhumu deniz gözlerine <br />Kâlû Belâ’da <br />ismin dudaklarımda zikir <br />fikrim heyelan altında <br />zemheri bir ayazda susuyorum <br />“fırtına öncesi bir sukut bu” <br />mahşeri bir gürültü <br />unuttun mu? nadasa bıraktığım gün vuslatı, çoraktı yüreğin <br />yağmur duasına çıkmıştım ya hani.. <br />hani kurban etmiştim ya kendi ellerimle kalbimi, <br />adağım sendin işte <br />senin için bağlamıştım çaputları iğde dallarına <br />sulamıştım nilüferleri <br />vuslat pınarında <br />yıkansın diyordum kor yürekler <br />heyhat! aksis mundi <br />sevgi yağmurlarından damıtılmış ateşlerde, donuyorum şimdi <br /><br />kafiyesiz aşk bu <br />kifayetsiz bir sevda <br />eğiriyorum yumak olmuş karanlıkları <br />pusulasız kalmışım Araf’ta <br />dayanmış kapıma gece <br />nasır tutmuş bekleyişlerde hüzün <br />tek mevsim var zihnimde <br />bir parça kara kış, bir salkım yaz <br />hülasa sonbahar, hazan, güz <br />alaca bir sevda bu, alaca karanlıkta <br />birazcık gece, bir tutam gündüz <br />sözde ikramiye günü yarın bir busecik zamla <br />tarihi satın alacaktım yalanlardan <br />mecnuna aşk satacaktım pazarlıksız <br />yakamozlar altında <br />heyhat! aksis mundi <br />renklerimi kaybettim ararken ahengimi <br />rahmeti unuttu yağmur <br />gri bir lanet yağıyor şimdi <br />açmıyor eskisi gibi çiçekler <br />bazen “beden” oluyorum cennetten kovulan <br />İbrahim’e ateş, İsa’ya çarmıh <br />içimi gıdıklıyor şeytan <br />en zayıf yerlerimde arsız vesveseler <br />kalbim çivilenince aşka <br />kilitlenince zaman <br />kutsuyor beni vaftizci Yahya <br />kah kuyu oluyorum Yusuf’a, Kenan’da <br />miracım yarım <br />kah ikiye yarılıyor aklım <br />Akdeniz’de <br />Leyla’yı arıyorum şimdi Maria’yı kaybettiğim yerde <br />aksis mundi <br />sahi, bu aşkın redifi kimdi? <br /><br />kafiyesiz aşk bu <br />sahici bir riya <br />eli kulağında bir ayrılık <br />vuslat uzlette artık <br />Eros sağır, Afrodit ama <br />bir veba havası var Olimpus’ta <br />şifa olmuyor yaralara şamanların dansı <br />aksis mundi, gün bu gün <br />umutlar yeşeriyor dağlarda <br />Tûr’u Musa’ya bıraktım dün, Zeytin’i İsa’ya <br />Atlantis’i arıyorum şimdi <br />yanımda gül kokulu bir yetim <br />göbeği kesiliyor alemin <br />bakir bir sevinç bu, tadılmamış bir haz <br />bağ bozumu ayrılıklar nöbette <br />ümitler beyaz bakıyor yasak meyvelere <br />Horasan’da, vakit hasat vakti <br />zevkleri sen topla diyorum, ıstırapları ben <br />Kabe’de ruh olayım <br />Akdeniz’de beden <br /><br />kafiyesiz aşk bu <br />kurumuş bir papatya <br />su arıyor gönül kör kuyularda <br />bekçisi hani duyguların, zaptiyeleri nerde? <br />yaktım tüm anızlarını hislerimin <br />talan olmuş sevdaların peşinde <br />körkütük sarhoşluk bu <br />zonkluyor kasıklarımda en ayıp duygular <br />sıkıştırıyor göğsümü gölgesiz bir heyecan <br />girdap olmuş çekiyor beni derinliklere <br />kükredikçe kükrüyor kamçılanan arzular <br />Akdeniz’de <br />aksis mundi <br />Hermes’te kim <br />tercümanım İdris benim <br />lanetler okuyorum Ben-i İsrail’e, İsmail’in dilinden <br />bir cümle dolaşıyor hançeremde <br />dilimde öfkeli türküler <br />lodos, poyraz, alize <br />acı esiyor yeller acımaz dediğim yerleri acıtarak <br />buram buram yas kokuyor caddeler <br />sokakların en yakın arkadaşı ölüm <br />Beyt-i Lahim’de <br />tekbir, isyan, şehadet, küfür <br />fecir vakti fucûr <br />kan çekiliyor damarlarımdan hokkalara <br />kırmızı bir ayrılık bu, kırmızı bir dumur <br />Kerbelâyı kırmızı besteliyor nabzım <br />sol fa sol la <br />kanımda kardeş yarası <br />bir yanda oğlum bir yanda kızım <br />ağlıyorum <br />Maçin’de kaybettiğim kimliği, Akdeniz’de arıyorum şimdi <br />köprüleri yaktığımdan beri anılarımla <br />boşadığımdan beri hayallerimi <br />soruyorum <br />sahi, redifi kimdi bu aşkın? <br />nerede aksis mundi? <br /><br />2004 <br /><br /><br />* Aksis Mundi: 'Dünyanın direği' demektir. Özellikle Romen din tarihçisi M. Eliade tarafından kullanılan anlam içeriğine göre bu kavram, 'her inananın dünyanın merkezinde yaşama arzusunu' dile getirir. Esasen bu arzudan dolayı da farklı inançlar kendilerine göre farklı merkezler oluştururlar. İnanan insan dünyanın merkezinde yaşamak ve gök ile yer arasındaki bağlantının kurulduğu yerde bulunmak ister. <br /><br /><br />Hayal: Kültür-Sanat-Edebiyat Dergisi, Ekim-Kasım-Aralık 2005, Sayı: 15, s. 19-22. <br /><br />Asım Yapıcıexileangelhttp://www.blogger.com/profile/17859411646259432864noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2897167834697818761.post-85441874241614131622010-08-14T03:54:00.000-07:002010-08-14T03:55:50.120-07:00BAZI KADINLAR VARDIR…Onlar sadece kadındır… Evet, sadece kadın… Üstelik sadece kadın olarak kalmaktan son derece memnundurlar… Eh sadece kadın olunca da hayattaki en büyük gayeleri erkek oluyor elbette… “Ben istediğim her erkeği elde ederim!” … Bu cümleyi ilk duyduğumda dehşete kapılmamıştım, işin ciddiyetini bile anl...amamıştım, bunun bir meziyet olduğunu sanacak yaştaydım o zamanlar… Sanmıştım da zaten. Bunu söyleyeni de pek becerikli bir kadın sanmıştım, gerçi becerilerini sonradan anlamıştım. İstediğin erkek her daim elde edilecek biriyse sen değil herkes elde eder onu. Elde etmek fiilinden bu cümlede nefret ettim şu anda. Aşık olmak, sevmek, hoşlanmak gibi daha hissi fiilleri tercih ederim, ama onlar da bu iddialı cümleye girdiğinde anlamlarını yitirecekler zaten… “Ben istediğim erkeği kendime aşık ederim” … İyi halt edersin, madalyayı nerede takıyorlar o zaman? Hep bir iddia ve sürekli kendinden vazgeçiş var aslında… Zira bu kadar iddianın ardından erkeğe oturup Neruda’dan şiirler okumayacaksın herhalde, “ilkbaharın kiraz ağaçlarıyla yaptığını yapmayacaksın” adama, eril düşüncenin kadını nasıl ezdiğinden de bahsetmeyeceksin sanırım… Tam da kendin eril düşünceye yakışır davranırken üstelik. Oldu! Bu bir meziyet değil, üzgünüm. Belki de sen sadece senin numaralarına kanacak erkekleri istiyorsundur… Her şey olabilir… Bir adamın aklını başından almanın türlü yolları olabilir hatta demir yürekli olanlar için bile bir yol bulunabilir. Sonuçta herkesin bir zayıf noktası vardır. Zorlarsan kırılır. Sonuç; kadının kendini sınır bilmeden sunmasıdır. Budur yani elde etmek… Kendini tamamen feda etmekle eş değer… Erkek de geri zekalıydı, anlamayacak sanki bu numaraları… Kadınları bir eşya, erkekleri de kandırılacak birer aptal gibi gören zihniyete tersim ben… Kimse aptal değil… Herkes aslında memelerin emzirmeye ve bacakların da yürümeye yaradığını biliyor… Karşısına “sadece kadın” olarak çıktığınız erkekler bir gün sizden vazgeçerler… Hepimiz insanız çünkü, zayıflıklarımızla bizi kandıranları en sonunda anlarız. Kaç aşk böceğinin içinden ne hıyarlar çıktı. Anlamadık mı? Onlar da anlarlar, Afrodit’in içinden çıkan aptalı… “Güzel olan bir şey, her zaman iyi olmayabilir; ama iyi bir şey her zaman güzeldir” diye boşuna dememiş L’Enclos…<br /><br /><br />-alıntı-exileangelhttp://www.blogger.com/profile/17859411646259432864noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2897167834697818761.post-18806690097029707662010-08-03T14:03:00.000-07:002010-08-03T14:04:55.103-07:00SEVMEKseni sevmek demek<br />gökten bir koç inmeyeceğini bile bile<br />ismail'in itaatiyle<br />ses etmeden<br />kör bıçağa uzanmak demek.....<br /><br />ve seni sevmek<br />boynumu öperken sen<br />şah damarımdaki dişlerine<br />itiraz etmeden<br />mat olmaya heveslenmek<br />oluk oluk kanım dökülürken<br />"uğruna ölüyorum ya"diye<br />tebessüm edebilmek demek .....<br /><br />seni sevmek demek<br />yusuf için ellerini kanatan kadınların elindeki bıçağı kapıp<br />yüreğimi lime lime ederek<br />her bir yarana sarmak demek.....<br /><br /><br />ve seni sevmek...<br />kör kuyudaki sevgilinin bekleyişine umut düşsün diye<br />uykularımı bölüp aya ninni söylemek demek.....<br /><br />seni sevmek demek<br />züleyhanın yusufa hasret kucağında<br />ayetle kutsanmış bir aşka<br />gusletmeye hacet duymadan ibadet etmek demek....<br /><br />ve seni sevmek<br />Mevlana'nın "gel" davetini duymazdan gelip<br />dudaklarının "git""lerinde yanmaya<br />"piştik" elhamdülillah demek.....<br /><br /><br />Gülnihal ÖZKANexileangelhttp://www.blogger.com/profile/17859411646259432864noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2897167834697818761.post-44491774884063323392010-07-11T16:23:00.000-07:002010-07-11T16:27:35.555-07:00Yine öyle bir akşamüstü saati işte...<br />Ben yine olay yerindeyim<br />Hergün yüzlerce kelimeyi katlettiğim, kanattığım yerde...<br /><br />Aklımın odalarında parmak ucunda yürüyorum<br />Elimde yine cinayet aletim, kalemim...<br />Az önce bir "seni seviyorum"un önünden geçtim<br />Bilekleri kesikler içinde, intihar müptelası bir "seni seviyorum"un...<br />Bütün kelimeler yardım için sağa sola koşuştururken<br />bir kapının eşiğinden bakıp kıs kıs gülen "ben de seni"yi gördüm...<br />Neye güldüğünü sordum merakla, "seni seviyorum"a dedi...<br />Kan beynime sıçramıştı, yakasına yapıştığım gibi göz göze geldik, irkildim !<br /><br />O gerçek "seni seviyorum" değil dedi, şaşırdım...<br />O, ben yokum diye intihar eden "ben de seni"ye muhtaç<br />"seni seviyorum" kılığındaki "pazarlıkçı aşk(!)" dedi<br />İnanmak istemiyordum, omzuma dokundu ve -izle- dedi...<br />Kelimelerin arasından sıyrıla sıyrıla "pazarlıkçı aşk(!)" olduğunu söylediği<br />ölmek üzere olan zavallı "seni seviyorum"un yanına gitti...<br />Nefesimi tutmuş, olacakları bekliyordum...<br />ve tam da o anda hiç beklemediğim bir şey oldu;<br />"ben de seni"nin -ben geldim- demesiyle<br />az önce bilekleri kesikler içerisinde can çekişen "seni seviyorum"<br />şey pardon "pazarlıkçı aşk(!)" sanki hiçbir şeyi yokmuşçasına zımba gibi ayağa kalktı...<br />"ben de seni"yi öpücüklere boğuyor ve gülücükler saçıyordu<br />Bileklerinin kesiği iyileşmiş, ölmeye de hiç niyeti yoktu...<br /><br />Yaşadığım hayal kırıklığıyla kelimelerin arasında çöktüm kaldım...<br />Bunca yıldır "seni seviyorum" olarak tanıdığımın<br />aslında "pazarlıkçı aşk(!)" olduğunu öğrenmek beni yıkmıştı...<br />Kafamı kaldırdığımda sarmaş dolaş bir şekilde uzaklaşan<br />"ben de seni" ile "pazarlıkçı aşk(!)" ı gördüm...<br /><br />Artık tükenmek üzere olan gücümü toplayıp bir nefeste seslendim :<br /><br />--- Heyyy "ben de seni" ! peki ya "seni seviyorum"u nerede bulabilirim söyler misin ?<br />** Yanlış yerde arıyorsun evlat, burada bir ömür bulamazsın,<br />Aklından milyonlarca kelime geçer ama yüreğinde tek bir kelime ikamet eder...<br /><br />ONU BULMAK İSTİYORSAN, AKLININ ODALARINI KİLİTLE,<br />"SENİ SEVİYORUM" YÜREĞİNİN FAKİRHANESİNDE...! <br /><br />// K.Nexileangelhttp://www.blogger.com/profile/17859411646259432864noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2897167834697818761.post-45998392456982910532010-07-11T15:15:00.001-07:002010-07-11T15:15:45.777-07:00Yine öyle bir akşamüstü saati işte...<br />Ben yine olay yerindeyim<br />Hergün yüzlerce kelimeyi katlettiğim, kanattığım yerde...<br /><br />Aklımın odalarında parmak ucunda yürüyorum<br />Elimde yine cinayet aletim, kalemim...<br />Az önce bir "seni seviyorum"un önünden geçtim<br />Bilekleri kesikler içinde, intihar müptelası bir "seni seviyorum"un...<br />Bütün kelimeler yardım için sağa sola koşuştururken<br />bir kapının eşiğinden bakıp kıs kıs gülen "ben de seni"yi gördüm...<br />Neye güldüğünü sordum merakla, "seni seviyorum"a dedi...<br />Kan beynime sıçramıştı, yakasına yapıştığım gibi göz göze geldik, irkildim !<br /><br />O gerçek "seni seviyorum" değil dedi, şaşırdım...<br />O, ben yokum diye intihar eden "ben de seni"ye muhtaç<br />"seni seviyorum" kılığındaki "pazarlıkçı aşk(!)" dedi<br />İnanmak istemiyordum, omzuma dokundu ve -izle- dedi...<br />Kelimelerin arasından sıyrıla sıyrıla "pazarlıkçı aşk(!)" olduğunu söylediği<br />ölmek üzere olan zavallı "seni seviyorum"un yanına gitti...<br />Nefesimi tutmuş, olacakları bekliyordum...<br />ve tam da o anda hiç beklemediğim bir şey oldu;<br />"ben de seni"nin -ben geldim- demesiyle<br />az önce bilekleri kesikler içerisinde can çekişen "seni seviyorum"<br />şey pardon "pazarlıkçı aşk(!)" sanki hiçbir şeyi yokmuşçasına zımba gibi ayağa kalktı...<br />"ben de seni"yi öpücüklere boğuyor ve gülücükler saçıyordu<br />Bileklerinin kesiği iyileşmiş, ölmeye de hiç niyeti yoktu...<br /><br />Yaşadığım hayal kırıklığıyla kelimelerin arasında çöktüm kaldım...<br />Bunca yıldır "seni seviyorum" olarak tanıdığımın<br />aslında "pazarlıkçı aşk(!)" olduğunu öğrenmek beni yıkmıştı...<br />Kafamı kaldırdığımda sarmaş dolaş bir şekilde uzaklaşan<br />"ben de seni" ile "pazarlıkçı aşk(!)" ı gördüm...<br /><br />Artık tükenmek üzere olan gücümü toplayıp bir nefeste seslendim :<br /><br />--- Heyyy "ben de seni" ! peki ya "seni seviyorum"u nerede bulabilirim söyler misin ?<br />** Yanlış yerde arıyorsun evlat, burada bir ömür bulamazsın,<br />Aklından milyonlarca kelime geçer ama yüreğinde tek bir kelime ikamet eder...<br /><br />ONU BULMAK İSTİYORSAN, AKLININ ODALARINI KİLİTLE,<br />"SENİ SEVİYORUM" YÜREĞİNİN FAKİRHANESİNDE...! <br /><br />// K.Nexileangelhttp://www.blogger.com/profile/17859411646259432864noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2897167834697818761.post-31156841814609919332010-07-11T15:13:00.000-07:002010-07-11T15:14:15.805-07:00Bir geceyi uğurlamak, karşılamaktır da bir sabahı<br />Bir sabah vakti sessizliğinde, seviyorum seni...<br />Ağlamanın eşiğinde, nemli bir çift göz gibi burada hava<br />Daha bir özlüyorum seni böyle zamanlarda...<br />Damla damla özlerken seni,<br />Bulutlara ağlayan meleklerin eşlik etmesiyle,<br />Boran olup çağlıyorum, senin yoluna...<br />Kapalı havalarda dizlerim değil ama<br />yüreğim sızlar benim hep<br />Seni merak ederim en çok, nasıl olduğunu...<br />Hiç istemedim yağmurlu bir güne uyanmanı,<br />dedim ya dizleri sızlamaz aşık olanın,<br />romatizması yüreğindedir, sevdiğinden uzakta...<br />Ve bu sabah yüreğim dayanılmaz derecede sızlıyor<br />Bulutların ardı karanlık, melekler de görünmüyor...<br />Gözlerim de nemlendi, biraz sağanak olacak sanırım...<br />Az önce kapıya çıktım, şöyle bir bakınayım diye<br />Gözyaşı sağanağı arasında kirpiklerin uçuşuyor kapının önünde<br />ne o, gözlerine sonbahar mı geldi sevgilim ?<br />Seni çok özledim,<br />Dur ! Ne olur ağlama,<br />yüreğim çok sızlıyor... <br /><br /><br />// K.Nexileangelhttp://www.blogger.com/profile/17859411646259432864noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2897167834697818761.post-66445369794518157722010-07-11T13:56:00.000-07:002010-07-11T14:01:40.187-07:00<a href="http://2.bp.blogspot.com/_3CGYiM7LeaE/TDoxLQagx_I/AAAAAAAAAHI/Iry_MzR1A0Q/s1600/Virgin_Maze_by_Eibo_Jeddah.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 213px;" src="http://2.bp.blogspot.com/_3CGYiM7LeaE/TDoxLQagx_I/AAAAAAAAAHI/Iry_MzR1A0Q/s320/Virgin_Maze_by_Eibo_Jeddah.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5492756764986230770" /></a><br />Sevdiğim masallara ihanetti seni sevmek,<br />ya da sana ihanetti, masallara inanmak...<br />Bu gece ya seni öldüreceğim, ya annemi<br />Bir yalancı var hayatımda !<br />Uyuyan güzel sandım önce seni<br />öyle masum uyuyordun ki, kıyamadım uyandırmaya...<br />Oysa uyanmamalıydın ben öpene kadar<br />ben öpmeye kıyamadım, ama sen uyandın...<br /><br />Sonra Rapunzel'e yordum saçlarının güzelliğini<br />yanına gelmem için uzatıyorsun sandım saçlarını<br />ve tutundum, hayata tutunur gibi...<br />Nereden bilirdim bir nefes kala sana,<br />saçlarını kökünden keseceğini...<br /><br />Sonra Külkedisi'ydin kalbimdeki kıyafet balosunda<br />"La vie en Rose" çalsın istedim, pistin tam ortasında<br />Ölüme beş kala son dans olacaktı bu, oldu da !<br />Saat 00:00'ı vurdu<br />ve akrep, yelkovanla bir olup, on iki yerimden vurdu beni...<br />Geriye senin camdan ayakkabın değil,<br />benim paramparça yerlere saçılan camdan kalbim kaldı...<br />Şimdi seviniyorsundur seni bulamayacağım diye<br />Bilmiyorsun ki; bütün düşlerimde ayak izlerin var !<br />Kanlı ayak izlerin varken, senin camdan ayakkabını im arar ?<br /><br />Şimdi önümde iki idam fermanı var,<br />biri annemin, diğeri senin...<br />Ve ben hükmümü verdim, annemi mutlu masallarda yaşatacağım...<br />Mührümü senin fermanına vuruyorum sevgilim...<br />Şimdi seç bakalım masal katili kadın;<br />Bir uyuyan güzel olup, uyku haplarıyla mı,<br />Rapunzel olup kestiğin saçlarında asılmayı mı,<br />yoksa Külkedisi olup camdan bir giyotinle başının vurulması mı ?<br />Ama HAYIR !<br />Bütün masal katillerine ibret olmalı senin ölümün,<br />seni bir cümlede öldüreceğim...<br /><br />Bir varmış, hiç yokmuş<br />Zamanın "hiç'inde" bir kadın düşlere hapsolmuş !!!<br /><br />K.Nexileangelhttp://www.blogger.com/profile/17859411646259432864noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2897167834697818761.post-56224933546944904432010-07-11T09:57:00.001-07:002010-07-11T09:59:51.323-07:00AŞK MEKTUPLARI : Victor Hugo’dan Juliette Drouet’ye<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://1.bp.blogspot.com/_3CGYiM7LeaE/TDn4ZR2A0RI/AAAAAAAAAHA/X7Wc0469qTY/s1600/angel460.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 192px;" src="http://1.bp.blogspot.com/_3CGYiM7LeaE/TDn4ZR2A0RI/AAAAAAAAAHA/X7Wc0469qTY/s320/angel460.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5492694333725397266" /></a><br />31 aralık 1851<br /><br />Bütün bu karanlık ve şiddet dolu günler boyunca harikuladeydiniz,Juliette’im.Sevgi istedim getirdiniz, sağ olun!Gizlendiğim yerlerde ,sürekli tehlikede beklemekle geçen gecelerin sonunda, kapımda parmaklarınızda titreyen anahtarın sesini duyduğumda,kötülükler ve karanlıklar yok oluyordu; içeriye ışık giriyordu! Çatışmalara ara verildiğinde yanı başımda olduğunuz o korkunç, ama müthiş tatlı saatleri asla unutmamalıyız. O küçük karanlık odayı, tavandan, duvarlardan sarkan o eski eşyayı, yan yana duran iki koltuğu, masanın bir köşesinde yediğimiz yemeği, getirmiş olduğunuz soğuk tavuğu yaşamımız boyunca unutmayalım; tatlı onuşmalarımızı, okşamalarınızı, kaygılarınızı, adanmışlığınızı hep anımsayalım. Beni sakin ve dingin gördüğünüze şaşırmıştınız.Bu sakinlik ve dinginlik nereden geliyor, biliyor musunuz?<br />Sizden…..exileangelhttp://www.blogger.com/profile/17859411646259432864noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2897167834697818761.post-730570805492133642010-07-11T09:53:00.000-07:002010-07-11T09:54:38.025-07:00AŞK MEKTUPLARI : Franz Kafka’dan Milena Jesenska’ya<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://3.bp.blogspot.com/_3CGYiM7LeaE/TDn3SgaJzSI/AAAAAAAAAG4/e9KD_yJCJi8/s1600/__________by_estellamestella.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 300px; height: 300px;" src="http://3.bp.blogspot.com/_3CGYiM7LeaE/TDn3SgaJzSI/AAAAAAAAAG4/e9KD_yJCJi8/s320/__________by_estellamestella.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5492693117864365346" /></a><br /><br /><br />1922 dolayları<br /><br />Hayır Milena,size yazmam için bir başka olanak daha yaratmanızı sizden bir kez daha rica ediyorum. Postaneye boşuna gitmemelisiniz, o küçük postacınız bile-kimdir o?- gitmemeli, hatta postacı kadına bile boş yere mektup sormamalısınız. Başka hiçbir olanak bulamıyorsanız duruma dayanmak zorundasınız, ama hiç değilse biraz çaba harcayın, yazmam için olanak yaratın.<br />Dün gece düşümde sizi gördüm. Ayrıntıları anımsayamıyorum, bildiğim tek şey birbirimizin içinde eriyip ağladığımız.Ben sizdim,sizse ben.Sonunda nasıl olduysa alev aldınız. Ateşin kumaşla söndürüleceği aklıma geldi, eski bir ceket alıp üzerinize vurmaya başladım. Ama bu kez görünümünüzde değişmeye başladı, değişti, değişti, sonunda artık görünmez oldunuz, bu kez ben yanıyordum, ceketle alevleri döven de bendim. Ama dövmemin bir yararı olmadı ve bu tür şeylerin yangını söndüremeyeceğine ilişkin eski korkumu doğruladı.<br />Bu arada itfaiyeciler geldi ve nasıl olduysa sizi kurtardılar. Ama eskisinden farklıydınız, hayalet gibiydiniz, karanlığa tebeşirle çizilmiş çizgilerden oluşuyordunuz sanki, sonra kollarıma yığıldınız, ölmüştünüz yada belki kurtarılmış olmanın verdiği sevinçten bayılmıştınız. Ama burada da şekil değiştirmenin belirsizliği devreye girdi,belkide birinin kollarına yığılan bendim…exileangelhttp://www.blogger.com/profile/17859411646259432864noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2897167834697818761.post-60407218420069266932010-07-11T09:40:00.000-07:002010-07-11T09:42:23.147-07:00AŞK MEKTUPLARI : Abélard & Héloise<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://3.bp.blogspot.com/_3CGYiM7LeaE/TDn0aFLDazI/AAAAAAAAAGo/rGcphYuvA5A/s1600/angel.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 222px; height: 320px;" src="http://3.bp.blogspot.com/_3CGYiM7LeaE/TDn0aFLDazI/AAAAAAAAAGo/rGcphYuvA5A/s320/angel.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5492689949457345330" /></a><br /><br />Asağıdaki satırlar Fransız tarihinin en dramatik askının kahramanları şair, filozof Abélard ile ögrencisi Héloise’in birbirlerine yazdıklari mektuplardan alıntılanmıştır. 1079 yılında Nantes yakınlarında doğan Abélard gençliğinde felsefe ile ilgilenir. Eğitimini sürdürmek için Paris’e gider, dinbilim dersleri alir ve konusmalari ile Paris’i adeta fetheder. 37 yaşında iken 12. Yüzyılın sıradışı kadınlarından; egitimli ve güzel, Héloise ile tanışır. Héloise o sırada 15 yaşındadır. Felsefe eğitimi ile baslayan bu tanışıklık tutkulu bir aşka dönüşür ve Héloise 1118′de bir erkek çocuk doğurur. Gizlice evlenirler. Héloise evliligin Abélard’in filozof kisiligi ile bagdasmayacağını düsünmektedir. Héloise’in dayısı Fulbert gayrimesru çocuk dogurdugu gerekçesi ile çifte karşı son derece acımasız eleştirilerde bulunur ve onlari taciz eder. Abélard karısını Fulbert’ten korumak için bir manastıra gönderir. Karısını korusada, kendisini koruyamaz. <br />Fulbert bir iddiaya göre kendi elleri ile Abélard’i hadim eder. Abélard’in tüm eserleri mahkeme kararı ile yakılır. Abélard rahip, Héloise rahibe olmustur. Bir gün Héloise’in eline bir mektup geçer :<br /><br /><br />“Elin. elin degmis bu mektuba “satırı ile baslayan mektupla Abélard’a cevap yazar… Gerçekte 7 mektuptan oluşan bu aşkın öyküsünü Ronald Duncan oyunlastırır. <br /><br /><br />ABÉLARD VE HÉLOISE<br /><br /><br />Elin. . . elin degmis bu mektuba.<br />Tesekkür ederim; bana yazmamissin ama.<br />Asik oldugum elin. O aska susamisim.<br />Hakkim var o elin yazdigi mektubu açmaya.<br />………..<br /><br />Çünkü askim ölümüm oldu benim.<br />Sairlik taslamiyorum.<br />Gerçek bu: Sen olmayan her sey için ölüyüm ben.<br />Her gün seni unutacagim diye yeminler ediyorum,<br />Sonra seni düsünürken kendime yakalanıyorum.<br />Zaaflarima kızıp köpürüyorum,<br />Sonra iyi ki zayıfım diye sükürler ediyorum.<br />* * *<br /><br />Inkar etme beni, kendini, ya da bizi.<br />Yaz bana, gizli düsüncelerini ögreneyim.<br />Kıskanmaya gücün varsa,<br />Tek rakibin, öptügüm mektuplari kiskan.<br />Küçücük bir kus gibiyim.<br />Havam sensin es üstüme.<br />Küçücük bir balik gibiyim.<br />Suyum sensin ak üstüme.<br />Suskunlugun çöl olur bana.<br />Suskunlugunda bogulurum.<br />* * *<br /><br />Tanrım! Nasil da gıpta ediyorum,<br />Sevgisi bizim gibi olmayanlarin mutluluguna.<br />Nasil da ugrastim kendimce sana kara çalmaya.<br />Aklimdan tüm kusurlarini tekrarladim durdum.<br />Bu da ise yaramadi.<br />Hatalarinda da sen vardin.<br />Onlari hatirlarken erdemlerin geliyordu aklima.<br />Filozof dedigin, lafin tek gerçeginin yine laf oldugunu iyi bilir.<br />Edebiyatin en iyisi bile küçücük bir yaprak kadar hayat dolu degildir.<br />* * *<br /><br />Bu satirlari yazarak beni inciten elinden nefret ediyorum simdi.<br />En tembel adam bile bir tohum ekebilir,<br />Marifet bakmakta ektigin tohuma.<br />Baskalarinin maliysak eger tutkunun araci oluruz da,<br />Asla dillendiremeyiz onu.<br />Köpege tasma takmasan da,<br />Sadakati baglar onu sana.<br />Bilirsin ki isteyerek kalmaktadir yaninda.<br />Iste ben bu özgürlügü istiyordum…exileangelhttp://www.blogger.com/profile/17859411646259432864noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2897167834697818761.post-47772798234426883902010-07-11T09:17:00.000-07:002010-07-11T09:43:35.473-07:00AŞK MEKTUPLARI : Napolyon’dan Josephine’e<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://3.bp.blogspot.com/_3CGYiM7LeaE/TDn0sefq2QI/AAAAAAAAAGw/jXYpIvik6qE/s1600/StreetphotogrpahyDoisneau.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 289px; height: 320px;" src="http://3.bp.blogspot.com/_3CGYiM7LeaE/TDn0sefq2QI/AAAAAAAAAGw/jXYpIvik6qE/s320/StreetphotogrpahyDoisneau.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5492690265492347138" /></a><br />1797 baharı<br /><br />Josephine’e,<br /><br />Artık sizi semiyorum; tersine sizden nefret ediyorum. Bir cadısınız siz,tam anlamıyla yoldan çıkmış, tam anlamıyla ahmak,gerçek bir Sindirella’sınız. Bana hiç yazmıyorsunuz,kocanızı hiç mi sevmiyorsunuz? Mektuplarınızın ona ne kadar zevk verdiğini biliyorsunuz, ama yine de eliniz ona beş altı satır çiziktirmeye varmıyor! <br /><br />Peki bütün gün ne yapıyorsunuz Madam?Sizi sadık sevgilinize yazmaya vakit bulmaktan alıkoyacak denli yaşamsal bir uğraş içinde misiniz?Hangi bağlılık ona vatt ettiğiniz sevgiyi, sevecen ve sürekli sevgiyi boğmanıza,bir kenara atmanıza neden olabilir ki? Her anınızı dolduran,günlerinizi yöneten ve ilginizi kocanıza adamanıza engel olan bu harikulade yeni aşık kim olabilir? Bakın,söylüyorum Josephine; güzel bir gece kapılar kırılacak ve karşınızda beni göreceksiniz.<br /><br />Aslında sevgilim sizden haber alamamak beni kaygılandırıyor, yüreğimi coşku ve sevinçle dolduran o güzel sözlerden oluşan dört sayfalık bir mektup yazın bana hemen.<br /><br />Çok yakında sizi kollarıma almayı,sizi ekvator güneşi gibi kavurucu bir milyon buseye boğmayı ümit ediyorum…exileangelhttp://www.blogger.com/profile/17859411646259432864noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2897167834697818761.post-22343350178002382112010-07-11T09:16:00.000-07:002010-07-11T09:17:54.416-07:00AŞK MEKTUPLARI : Wolfgang Amadeus Mozart’tan karısı Constanze’yeMainz<br />17 ekim 1790<br /><br />Not. Son sayfayı yazarken, kağıdın üzerine birbiri ardına gözyaşları düşmeye başladı. <br /><br /><br />Ama neşelenmeliyim-yakala!-şaşırtıcı sayıda öpücük uçuyor havada. Şeytan!Havada kaynıyorlar!Ha!Ha!…Üçünü yakaladım.Harikulade lezzetliler! Bu mektuba yanıt verebilirsin, ama mektubunu Linz Postanesi’ne göndermelisin. En güvenli yol bu. Regensburg’a gidip gitmeyeceğimi henüz tam olarak bilmediğimden, sana kesin birşey söyleyemiyorum. Zarfın üzerine, gelinip alınıncaya dek mektubun bekletilmesini yaz. Adieu. Çok sevgili, sevgililerin sevgilisi minik karım. Sağlığına dikkat et; kasabada dolaşmayı aklından geçirme. Lütfen yaz ve yeni yerimizi nasıl bulduğunu anlat bana,Adieu. <br /><br /><br />Seni milyonlarca kez öpüyorum…exileangelhttp://www.blogger.com/profile/17859411646259432864noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2897167834697818761.post-71168917495038317842010-07-11T09:15:00.001-07:002010-07-11T09:16:01.975-07:00AŞK MEKTUPLARI : WeimarWeimar, <br />28 Haziran 1794<br /><br /><br />İşte size, iyi karşılayacağınızı umarak “Reinecke Fuchs” adlı maskarayı yolluyorum, sevgili dostum. Yaşadığımız dönemde de böylesine kişilerin yalnız saraylarda değil, tüm demokrasilerde de ne kadar tutunduklarını bildiğim için bunların dedelerinin dedelerini bulup ortaya çıkarmak ve onu yakından tanıtmak hiç de fena olmayacak gibime geldi.-<br />Fichte’nin felsefe ile ilgili yazılarını yollamıyorum, bu yazılarda hangi konulara değindiğini öğrenmek isterseniz bunları, sözlü olarak açıklanırken dinlemeniz gerekir. – Fichte’nin yakınımda olması beni sevindiriyor; bu yakınlıktan faydalandığım da oluyor. – Onunla karşılıklı konuşmanın ise ayrı bir zevki var. İnsan zekasını felsefe ile bağdaştırmayı vaad ettiğine göre ona ne kadar ilgi göstersek yeridir.<br />Allaha emanet olun ve beni hatırdan çıkarmayın. Gustel iyidir, keyfi ve sağlığı yerinde. Bana iyi dileklerde bulunurken, onu da unutmayın!<br />Şunu da söyleyeyim ki, Schiller, son zamanlarda, biz Weimar’lılara karşı daha iyi, daha yakın davranıyor. Buna seviniyor onunla beraber olmaktan çok iyi şeyler umuyor, bekliyorum. Allaha emanet olun. Aramıza katılın da, elde etmiş olduklarımızın ve edeceklerimizin tadını birlikte çıkaralım. <br /><br /><br />(Seçme Mektuplar II, Kültür Bakanlığı 1976)exileangelhttp://www.blogger.com/profile/17859411646259432864noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2897167834697818761.post-50166232910326630872010-07-11T08:40:00.000-07:002010-07-11T09:02:31.154-07:00AŞK MEKTUPLARI : Frida Kahlo-Diego Rivera"gecelerim,çarpan kocaman bir yürek gibi.<br /><br /><br />saat üç buçuk.<br /><br /><br />gecelerim aysız.<br /><br />gecelerim,pencerelerden süzülen gri ışığa gözünü kırpmadan bakıyor.<br /><br />gecelerim ağlıyor,yastığım nemli ve soğuk.<br /><br />gecelerim uzun,upuzun ve sürekli belirsiz bir sona doğru uzuyor.<br /><br />gecelerim beni senin yokluğuna itiyor.<br /><br />seni arıyorum,yanımdaki dev bedenini,soluğunu,kokunu arıyorum.<br /><br />gecelerim, boşluk yanıtını veriyor.<br /><br />gecelerim beni üşütüyor ve yalnızlıkla dolu.<br /><br />bir temas noktası arıyorum.<br /><br />tenini arıyorum.<br /><br />neredesin? neredesin?<br /><br />dönüp duruyorum,yanağım nemli yastığa,ıslak saçlarım şakaklarıma yapışıyor.<br /><br />burada olmaman mümkün değil.<br /><br />kafam serseri serseri dolaşıyor.<br /><br />düşüncelerim gidip geliyor ve parçalanıyor.<br /><br />bedenim artık anlamak istemiyor.<br /><br />bedenim seni istiyor.<br /><br />bedenim,şu sakat külçe,<br /><br />senin sıcaklığında bir an için kendini unutmak istiyor.<br /><br />birkaç saatlik dinginliğe çağırıyor.<br /><br />gecelerim paçavraya dönmüş bir yürek.<br /><br />gecelerim sana bakmak,ellerimle bedeninin her kıvrımını izlemek,<br /><br />yüzünü bulup okşamak istediğimi biliyor.<br /><br />gecelerim,senin yokluğundan dolayı soluğumu kesiyor.<br /><br />gecelerim seni çağırmak istiyor ama sesleri çıkmıyor.<br /><br />yine de seni seni çağırmak,sana kavuşmak,<br /><br />bir an için sana sarılmak ve katleden zamanı unutmak istiyor gecelerim.<br /><br />bedenim anlamıyor.<br /><br />tıpkı benim gibi bedenimin de sana ihtiyacı var,belki de onunla ben biriz.<br /><br />gecelerim,teni hissetmeye kadar kazınıyor,<br /><br />sonunda duygu maddesel tözden arınarak daha güçlü,daha keskin bir hale geliyor.<br /><br />gecelerim beni aşkla tutuşturuyor.<br /><br /><br /><br />saat dört buçuk.<br /><br />gecelerim beni tüketiyor.<br /><br />senin eksikliğini çektiğimi biliyorum ve gecenin tüm karanlığı bu gerçekliği saklamaya yetmiyor.<br /><br />bu gerçek,karanlıkta bir bıçak gibi parlıyor.<br /><br />gecelerim sana uçabilmek,uykudan seni sarıp,sarmalayıp bana getirebilmek için<br /><br />kanatları olsun istiyor.<br /><br />uykunda,yanıbaşında olduğumu hissedeceksin ve kolların sen uyanmadan beni saracak.<br /><br />gecelerim öğüt vermiyor.<br /><br />gecelerim uyanık görülen bir düş gibi seni düşünüyor.<br /><br />gecelerim üzülüyor ve yolunu yitiriyor.<br /><br />gecelerim yalnızlığımı,tüm yalnızlıklarımı artırıyor.<br /><br />sessizliği,ancak benim içimdeki sesleri duyuyor.<br /><br />gecelerim uzun,uzun upuzun.<br /><br />gecelerim günün hiç doğmamasından korkuyor;<br /><br />ama aynı zamanda günün doğmasından da ürküyor gecelerim,<br /><br />çünkü gün,her saatin iki saatmiş gibi uzun olduğu ve<br /><br />sen olmadığın için tam anlamıyla yaşanmayan yapay bir gün.<br /><br />gecelerim,gündüzlerimin de gecelerime benzeyip benzemediğini düşünüyor.<br /><br />böylece günden neden korktuğumu anlayabilecek gecelerim.<br /><br />gecelerim beni giydirmek ve gidip erkeğimi getirmem için beni dışarı itmek istiyor.<br /><br />ama gecelerim her tür deliliğin yasak olduğunu ve düzensizlik yarattığını biliyor.<br /><br />gecelerim nelerin yasak olmadığını düşünüyor.<br /><br />onlarla bütünleşmenin yasak olmadığını biliyor,<br /><br />ama bir bedenin umutsuzlukla birlikte kendisiyle bütünleşmesinden sıkılıyor.<br /><br />çünkü beden,hiçle birleşmek için yaratılmamıştır.<br /><br />gecelerim seni tüm derinlikleriye seviyor ve<br /><br />benim derinliğimin yankısını taşıyor.<br /><br />gecelerim düşsel yankılarla besleniyor.<br /><br />gecelerim bunu yapabiliyor.<br /><br />bense başaramıyorum.<br /><br />gecelerim beni gözlüyor.<br /><br />bakışları düzgün ve herşeyini içine doğru akıyor.<br /><br />gecelerim,sevgiyle senin de içine akabilmek için burada olmanı istiyor.<br /><br />gecelerim seni umut ediyor.<br /><br />bedenim seni bekliyor.<br /><br />gecelerim,senin ve benim hazza eriştiğimizi görmek için röntgencilik yapmak istiyor,<br /><br />seni ve beni zevkten titrerken görmek istiyor.<br /><br />gecelerim gözlerimizi görmek ve zevk dolu gözlerimize sahip olmak istiyor.<br /><br />gecelerim her sarsıntıyı ellerinde tutmak istiyor.<br /><br />gecelerim sessizce senin yokluğunda inliyor.<br /><br />gecelerim uzun,uzun upuzun.<br /><br />aklını yitiriyor ama senin görüntünü benden uzaklaştıramıyor,<br /><br />arzumu yok edemiyor.<br /><br />senin burada olmamandan dolayı ölüyor ve beni öldürüyor gecelerim.<br /><br />gecelerim sürekli seni arıyor.<br /><br />bedenim birkaç sokağın ya da adi bir coğrafyanın bizi ayırdığını anlayamıyor.<br /><br />bedenim,geceni ortasında senin gölgeni görmemekten dolayı acıdan çıldırıyor.<br /><br />bedenim uykunda sana sarılmak istiyor.<br /><br />bedenim gece uyumak ve karanlıkta senin öpüşünle uyanmak istiyor.<br /><br />gecelerim,bugün bundan daha güzel ve daha zalim bir düş tanımıyor.<br /><br />gecelerim haykırıyor ve yelkenlerini yırtıyor,<br /><br />gecelerim kendi öz sessizliğine çarpıyor,<br /><br />ama senin bedenine ulaşamıyor.<br /><br />eksikliğini öyle hissediyorum ki!<br /><br />sözcüklerinin,renginin eksikliğini.<br /><br /><br /><br />birazdan gün doğacak."<br /><br /><br /><br /><br />uzaktaki diego'ya mektup,<br /><br />mexico city,<br /><br />12 eylül 1939.<br /><br /><br />----------------------------------------<br /><br /><br />BİR DİĞER MEKTUP:<br /><br /><br /><br /><br />Frida Kahlo’dan Diego Rivera’ya…<br /><br />23 temmuz 1935<br /><br /><br />(Şimdi biliyorum ki) bütün bu mektuplar,kızlarla ilişkiler,bana ingilizce! öğretmenleri, çingene modeller,”iyi niyetli” asistanlar,’ ‘uzaklardan gelen tam yetkili elçiler” yalnızca birer flört ve aslında sen ve ben birbirimizi çok seviyoruz ve bu yüzden sayısız serüven yaşıyoruz, kapıları çarpıyoruz, lanetler okuyoruz, hakaretler ediyoruz; bütün bunlara karşın birbirimizi daima seveceğiz…<br /><br />Bütün bunlar, birlikte yaşadığımız yedi yıl boyunca sürekli tekrarlandı, yaşadığım bütün öfke nöbetleri sadece, sonunda seni canımdan çok sevdiğimi anlamama hizmet etti; yine anladım ki, beni aynı ölçüde sevmesen bile, bir şekilde seviyorsun. Ö yle değil mi?…<br />Daima bunun sürmesi umudunu taşıyacağım, bu bana yeter…exileangelhttp://www.blogger.com/profile/17859411646259432864noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2897167834697818761.post-5209995995269778122010-07-06T10:50:00.000-07:002010-07-06T10:51:36.136-07:00Sahip miyiz gerçek bir dosta?Terentius, "Onunla her şeyi paylaşmak zevkinden mahrum kalınca, hiçbir zevki tatmamaya karar verdim" demiş, yitirdiği bir dostunun ardından.<br /><br />Nasıl bir insandan bahseder Terentius?<br /><br />Karşısında zavallı gibi görünmekten korkmadığımız, bizi değiştirmeye değil zenginleştirmeye çalışan, yargılayan değil, kendimizi sorgulamamıza yardımcı olan biri midir yitirilen? Sabahın 3'ünde çaldığımız kapısını açtığında, tek kelime etmeden kollarına atılıp ağlayabileceğimiz bir insan mıdır? Terentius'un acısını bu şekilde dillendiren?<br /><br />Nedenlerini merak etse de, göz yaşlarımızın dinmesini bekleyecek kadar anlayışlı, titrek sesimiz ve telaşlı cümlelerimizi sükunetle dinleyecek kadar sabırlı, acımızın bir kısmını kendine yük edinecek kadar cömert ve yürekli insanlar mıdır dost diye seçtiklerimiz?<br /><br />Sadece sohbeti değil, sessizliği de sıkıcı olmayan; yalnızlığımızı unutmak için varlığı, eksikliğini hissetmemiz için yokluğu kafi gelen insanlara mı dostum deriz?<br /><br />Başımıza gelen güzel bir şeyin coşkusu yüreğimize sığmadığında, saate aldırmayıp telefona sarıldığımız ve karşımızdaki uykulu sese "Kulaklarına inanamayacaksın!" diye bağırdığımızda, "Sabahı bekleyemez miydin?" demeyen biri midir gerçek bir dost?<br /><br />Güzel bir film izlediğimizde, keşke O da olsaydı dediğimiz, okuduğumuz bir kitaptan bahsedebildigimiz ve en mahrem sırlarımızı anlattıktan sonra rahatça uykuya dalabildiğimiz bir sırdaş mıdır yoksa?<br /><br />Konuşurken gözlerimizi kaçırmadığımız, kendimizi saklamadığımız ve yüzümüze en acı gerçekleri haykırırken bile darılmadığımız yalnızlığımız mıdır dost dediğimiz insanlar?<br /><br />Ne bileyim, aynı fikirde olmasak da uzlaşabildiğimiz, köprüleri atmadan da tartışabildiğimiz, her savaştan birlikte ve biraz daha güçlenmiş bağlarla çıktığımız insanlar mıdır dost payesi verdiklerimiz?<br /><br />Tanıdığımızı sanırken, daha keşfedilmeyi bekleyen nice el değmemiş duygular ve düşünceler taşıdığını gördüğümüz; sürekli bizi saşırtan kendimiz midir onlarda sevdiğimiz?<br /><br />Aristo haklı mıdır; "Dostluk bir ruhun iki ayrı bedende yaşamasıdır" derken ve Terentius, başka bir bedende toprağa verdiği ruhunun yaşını mı tutmaktadır?<br /><br />Paylaştığı her şeye ölüm de mi dahildir?<br /><br />Acaba, neyi kaybedeceğini, dostu ölmeden önce fark etmiş midir?<br /><br />Ya biz; her şeyi paylaşmanın, iddialı ve gerçek dışı geldiği günümüzde, sahip miyiz gerçek bir dosta?<br /><br />Ya da adımızın önüne dost sıfatı koyan insanlar var mıdır hayatımızda?<br /><br />Yoksa kendimizi sevmeyi başaramadığımızdan, şaşırıyor muyuz bizi sevdiğini söyleyen birinin varlığına, inanamıyor muyuz yanımızda kalmasına ve uzaklaştırıyor muyuz içten içe bizi sevmesini istediğimiz insanı kendimizden?<br /><br />Ve bir gün, bir el daha kayıp gittiğinde avuçlarımızdan, kendi mezarımızın başında ağlayacağımızı biliyor muyuz?<br /><br />İş işten geçmeden önce teşekkür edebiliyor muyuz sevdiğimize, hiç değilse bizi sevdiği için...<br />"Can DÜNDAR"exileangelhttp://www.blogger.com/profile/17859411646259432864noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2897167834697818761.post-60097546895491331092010-07-04T08:28:00.000-07:002010-07-04T08:29:30.187-07:00AŞK !!!!Söz Meclisten Dışarı!<br />Bu Aşk Dediğimiz Hissiyat<br />Ne Bir Dudaktır His Veren<br />Ne Bir Ten'dir Şehvetin Doruklarına Çıkaran..<br />Bu Aşk Dediğimiz<br />......Göz ile Gözün Sevişmesidir<br /><br />Mevsimlerden Baharı Yaşarcasına..<br /><br />Aşık Olun İnsanlar..<br /><br />Şiddetle Tavsiye Ediyorum<br />Ama Şu Cümleyi Kuranlara Aşk Olun..<br /><br />"Dudak İstemem Sevişmeye, Ağladığın Yerlerinden Öpmek İsterim Seni" diyene..<br /><br />Erdem..exileangelhttp://www.blogger.com/profile/17859411646259432864noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2897167834697818761.post-18448870411653114452010-07-04T08:07:00.000-07:002010-07-04T08:11:27.232-07:00PAPATYA KESİĞİ<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://1.bp.blogspot.com/_3CGYiM7LeaE/TDCkQtagEwI/AAAAAAAAAGg/SpQWgIRp8fo/s1600/papatya.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 248px; height: 320px;" src="http://1.bp.blogspot.com/_3CGYiM7LeaE/TDCkQtagEwI/AAAAAAAAAGg/SpQWgIRp8fo/s320/papatya.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5490068552740246274" /></a><br />Sakladığım kocaman bir ustura kesiğisin göğsümde <br />Boydan boya<br />Oysa insanlara durmadan <br />Elimdeki küçük yaradan bahsediyorum:<br />Gelen sensin sanıp,<br />Sehpaya vurduğum <br />Koşarken çalan kapıya.<br />Gözlerimi gözlerinin içine dikip:<br />''_Bahçedeki gülleri budarken oldu.'' diyorum!<br />Bilirsin ben gül sevmem!<br />Ama;<br />Acımı bile kıskanıyorum <br />Öznesi sen olunca<br />Paylaşmıyorum.<br />İçinde sen geçen yaranın kanı yere düşse:<br />Toprak, düşmanım!<br />Şimdi,<br />N'olur bana cesaretini ödünç ver; <br />Ben, benimkinin tümünü seni sevmek için harcadım.<br />Ya da ne bileyim; düşlerini anlat bana,<br />Yokluğuna kefaret düşlerini<br />Ben, benimkilerin tümünü <br />Sana kavuşacağım o geceye <br />Tuzlayıp, <br />Sarıp <br />Sarmaladım/<br /><br />Mete T.exileangelhttp://www.blogger.com/profile/17859411646259432864noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2897167834697818761.post-41902450010265651712010-06-29T05:32:00.001-07:002010-06-29T05:33:46.579-07:00Mikaha....<br />Adına kör karanlık diyorlar <br />Güneş de üç-buçuk aylık piçini düşürecek bulvarlara <br /><br />Hıncımdam Makon'da bir Çinli’ye gözlerimle söveceğim <br />Saygon'da bir otel odasında bulacağım seni <br />Ellerini Portekiz'de unutmuş olacaksın <br />Gümrüksüz gireceksin düşlerime çırılçıplak <br />Beyrut’ta uçağı kaçıracağım Mikaha <br />Sana dönmek mi bir daha <br />Tövbeler olsun... <br /><br />Özlediğin bu muydu yoksa <br />Tutkulu bir kelepçe vurdular yüreklerimize <br />Adına aşk diyorsun <br />Oysa balıklar Singapur'dan getirmemişlerdi <br />Ağızlarında bu tutkuyu <br />Roma'da kendini satan bir kadın görüp <br />Kadınlığından utanmıştın <br />Melekliğinden utanan şeytanlar gibiydin <br />Sen de yüreğini ellere sattın Mikaha! <br />Sana dönmek mi bir daha <br />Tövbeler olsun... <br /><br />Bak yine inanasım yok işte <br />Sensiz geçmezdi bu mevsimler <br />Bulvarlara kar yağmazdı <br />Gecenin kör karanlığında <br />Tanrı bizim için ağlamazdı <br />Sevmeyi sevilerek öğrenmiştik <br />Tanrı'ya da biz öğretmiştik üstelik <br /><br />Belli ki sevmeleri de bırakamıyorum artık <br />Tanrının da gözyaşları tükendi artık Mikaha! <br />Sana dönmek mi bir daha <br />Tövbeler olsun... <br /><br />Kolay diyorsun <br />Gel bir de sen yaşa sensizliğimi <br />Yalan söylüyor Kuveyt'li petrol kralı <br />Beş gece içmez sana yüzük alırdım <br />Gözlerini Pire'li tayfalara çaldırdın <br />Belki Hong Kong'da bir şişe pirinç rakısına satarlar <br />Belki de ucuzundan ölmeyi göze alırsın <br />Ama sen; ölmüyorsan-ölemiyorsan-ölemeyeceksen <br />Paris benim kentim değil ki <br />Bu serseri izler senin izlerin Mikaha! <br />Sana dönmek mi bir daha <br />Tövbeler olsun... <br /><br />Bak bu mezarı benim için kazdılar <br />Bu çiçekleri dişi eller getirdi <br />Sözüm var <br />Ölürsem erkekçe öleceğim <br />Ama sensiz ölmeyi beceremem Mikaha! <br />Sana dönmek mi bir daha <br />Tövbeler olsun...<br /><br /> ATTİLA İLHANexileangelhttp://www.blogger.com/profile/17859411646259432864noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2897167834697818761.post-4018413463168415592010-06-29T05:00:00.001-07:002010-06-29T05:01:25.660-07:00ALFABEM YENİK DÜŞTÜ SANA<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://2.bp.blogspot.com/_3CGYiM7LeaE/TCngkEXaJII/AAAAAAAAAGY/d7V8kdbmsiA/s1600/kl.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 241px;" src="http://2.bp.blogspot.com/_3CGYiM7LeaE/TCngkEXaJII/AAAAAAAAAGY/d7V8kdbmsiA/s320/kl.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5488164531179496578" /></a><br />Aramıza en uzun ayrılığı bir harf boyunca bırakıyorum.<br />Nokta bile koyamadığım saf hislerimi acı duymadan sonlandırıyorum.<br />İlk cümleme alfabemin en büyük harfi ile başlıyorum.<br />Ve sessizce diyorum kimse duymadan görmeden ..<br /><br />Seni Sevemiyorum kadın..<br />Seni Sevemiyorum.<br /><br />Halbu ki gece gibiydin kadın..<br />Şarap kırmızısı cümlelerimi neden, niçin siyaha boyadın..<br />Hiç göremedi derin gözlerin ruhumu...<br />Vücudumu sarmış koyu sisi mahkum bıraktın tenime..<br /><br />Aslında gönlümden eserdi ılık meltem<br />Yüzüne dokunurdum, saçlarında gezinirdim..<br />Bazen ise kalderalı çingeneler gibi sönük ateşin etrafında kıvrak dansınla hayal ederdim silüetini..<br />Hatta bir keman tınısında seyrederdim saç diplerindeki yıldızları<br />Her ritimde aşka gelirdim..<br /><br />Dur bi saniye..<br />Dur..<br />Bu sefer yarım bırakıyorum yazımı..<br />gidemiyor kırık parmaklarım parçalanmış kalbime,<br />düşlerim çalınmış bıraktığım yerden yine..<br /><br />Boşver..<br />Hayallerim boğazımda yutkunur halde kalsın, düğümlensin, dursun içimde..<br /><br />Bak...<br />Seni bitiremedim bu gece de içimden atıp kurtulamadım...<br />Noktası olmayan bir yazı daha, hep devamı gelecek bu yazıların<br />Çünkü; her gece acın gelip beni buluyor..<br /><br />Şimdi..<br />Tekrar...<br />Son cümlemi alfabenin ilk büyük harfi ile bitiriyorum<br />Ve haykırarak, rüzgarı sesime katarak söylüyorum..<br /><br />Seviyorum seni gecemi çalan kadın..<br />Sevilmediğimi bilerek..<br /><br />fatih akardereexileangelhttp://www.blogger.com/profile/17859411646259432864noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2897167834697818761.post-66073056747272625102010-06-26T14:45:00.000-07:002010-06-26T15:10:24.107-07:00Medetin Şiiri<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://1.bp.blogspot.com/_3CGYiM7LeaE/TCZ6yXyz93I/AAAAAAAAAGQ/IFwI5p7aAbw/s1600/mk.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 240px;" src="http://1.bp.blogspot.com/_3CGYiM7LeaE/TCZ6yXyz93I/AAAAAAAAAGQ/IFwI5p7aAbw/s320/mk.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5487208201796712306" /></a><br />Geceye dedim ki uzan uzana bilidiğin kadar..<br />şimdi o dolunay uykudadır. <br />nerden bılıyorsun diye sordu gece; gözlerinden dedım..<br />gözlerini karanlığa bırakıp gitmesinden dedım. <br />gecemiz dedım; kac kişiyiz su hucrede?..<br />sen, ben ,dolunay ve kandıl..<br />muma koşan pervande bu sevdadan gttı. <br />o sevdaya koştu amma atese dustu.<br />bırakmıyorumkı gönlumde dusunce olasın.<br />istemıyorumkı gözlerimde degersiz kalasın. <br />senı canımda saklıyorum. <br />gözumde, gönlumde degil ta kı son nefesıme kadar bana yar olasın.<br />soruyoralar bana gecelere kastın ne? <br />neden hıc uyumazsın? <br />sasarım seven ınsan nasıl uyur? <br />aşka her turlu uyku haramdır. <br />zınhar haramdır!<br />Bi yerlerde yer yer damlamış kanlar görürsen bil ki benim gözümden damlamıştır.... <br /><br />Zamandan geçtik sevdamız… <br />Burada her türlü hesabı bıraktık kapattık… <br />Kendimizi zaman kasabının vicdanına emanet ettik… <br />Ben miyim ben, sen misin sen, ben mi sen? <br />Ben miyim, sen sensin elbet, sen de ben… <br />Ey hatemli yar, seninle bir hoşum, sarhoşum… <br /><br />Su ateşe galiptir derler… <br />Ama sen su ol da bir kaba gire gör… <br />İşte o zaman ateş seni buhar eder, yok eder… <br />Ben artık yokum sevdamız, yandık buhar olduk, bi bulutun ucuna dokunduk, <br />camı tıklattık, sen damla diye baktın, ben aktım… <br /><br />Aşk nerede bozguna uğrarsa üç karı tabiyatlı adamın yüzünden uğrarmış… <br />Semtimize uğramış bulundular, seni benden ayırdılar… <br />Ama onlara öfkeli değilim… <br />Biz, ibrahim olmadan kendimizi ateşe attık… <br />Bilemedik ateşin sadece ibrahimleri yakmadığını, araştırmadık… <br />Yandıııık, yandııııık… <br /><br />Sevgilim, tekmil cihandan gizlidir! <br />Duygudan her türlü zandan gizlidir! <br />Aşikar gönlümdedir bir ay gibi… <br />Can ve tendir, ten ve candan gizlidir! <br />Aynı ruhtan yücelen bir nice unsur gibiyiz! <br />İki can-içre biriz, sonsuza yansır gibiyiz! <br />Bir güzel anlamı elbet olacak sevgimizin, <br />bil ki sen bende ve ben sende birer sır gibiyiz!exileangelhttp://www.blogger.com/profile/17859411646259432864noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2897167834697818761.post-7702250337796929002010-06-26T04:15:00.000-07:002010-06-26T04:17:50.411-07:00Pervane,Mum Ve Aşk...<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://3.bp.blogspot.com/_3CGYiM7LeaE/TCXhtbDeFqI/AAAAAAAAAGI/y4c7ts8vrNY/s1600/rf.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 254px; height: 320px;" src="http://3.bp.blogspot.com/_3CGYiM7LeaE/TCXhtbDeFqI/AAAAAAAAAGI/y4c7ts8vrNY/s320/rf.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5487039891493492386" /></a><br />Aşk odu evvel düşer ma’şûka andan âşıka <br />Şem’i gör ki yanmadan yandırmadı pervâneyi”<br /><br />Fuzûlî <br /><br />Biri pervaneye şu sözleri söyledi: <br /><br />“Ey ufacık böcek, minicik kanatlı hayvan! Sen kendine lâyık bir dost tut. Öyle bir yola git, öyle bir yol tut ki, biraz olsun başarı umabilesin. Sen kim, mum kim? Sen neredesin, mum sevmek nerede? Semender değilsin. Ateşin etrafında dolaşma. İnsan önce kendini bilmeli, yiğitliğini denemeli, ondan sonra savaşa atılmalı. <br />Yarasaya baksana! Güneşten saklanıp gizlendiği için gündüzleri ortalarda görünmüyor, geceleri meydana çıkıyor. Demir pençeli kimse ile savaşmak, câhillik, kendini bilmezliktir. <br />Düşman olduğunu bildiğin birisini dost edinmek akıllıca bir hareket değildir. <br />Ey pervane! Kimse sana mumun uğrunda nâhak yere ve boşu boşuna öldüğün için iyi ediyorsun demez. <br />Bir dilenci padişahın kızını isterse, bu saçma bir fikir beslemek, mânasız bir harekette bulunmak demektir. Ensesine tokadı yer. <br />Bir mecliste mum yandığı vakit, padişahlar bile yüzlerini ona çevirirler. Hâl böyle iken mum hiç sana, senin gibi âşıka yüz verir mi? <br />Karşısında o kadar padişahlar varken, büyükler dururken senin gibi bir müflise iltifat eder mi hiç ? Ben zannetmem. <br />Mum herkese nezaket, yumuşaklık, fakat sana kızgınlık gösterir. Çünkü sen zavallısın, biçâresin. <br /><br />Yüreği yanık pervane ona şu cevabı verdi: <br /><br />Ey tuhaf adam! Sen bu sözlerinle tuhaf oluyorsun ama iş tuhaf değil. Mum beni yakarmış, yanarmışım. Bunun ne önemi var. Yansam ne olur, kavrulsam ne çıkar. Gönlümde İbrahim’in ateşi var. Nemrud’un ateşi İbrahim’e nasıl bir gülizâr oldu ise, mumun ateşi de benim için bir gülistandır. <br />Gönül, canânın eteğine çekmez, canânın aşkı canın yakasına yapışır. <br />Ben kendi isteğimle kendimi ateşe atmıyorum ki! Boynumdaki aşk zinciri beni ateşe sürüklüyor. Mumun ateşine kavuştuğum zaman yanmıyorum ki, o beni uzakta iken yakmıştı. <br />Yâr, güzellik ve sevilmek icabı istediğini yapar. <br />Ona: Yapma, etme, günahtır denilmez ki! <br />Ben, yârimi sevdiğim için onun ayakları altında can vermeye hazırım. Emelim budur, zevkim de bundan ibarettir. Can benim değil mi? Kim buna engel olabilir? <br />Dost var iken bana varlık yakışmaz. İşte bunun için can veriyorum. İstiyorum ki, yalnız o var olsun. <br />Yârim güzeldir, beğenilmiştir. İstiyorum ki, ben yanarken çıkardığım alev ona sirayet ederek onun ışığına katılsın, onun ziyasını arttırsın. <br /><br />Ey bana öğüt veren! Diyorsun ki: Git, kendine göre birisini bul, onu dost edin! <br />Bu öğüdün bana hiçbir faydası yok. Bana kâr etmez, te’sir etmez. Bilir misin ki, aşığa nasihat etmek akrebin soktuğu kimseye sızlanma, inleme demeye benzer. Sindbad kitabında çok güzel bir nükte vardır. O da şudur: <br />“Aşk ateştir, öğüt yeldir.Yel, ateşi alevlendirir.” Bir kaplanı ne kadar dövsen, o nisbette hırçınlaşır, öfkesi şiddetlenir. <br />Ey nasihatçı! Sen bana fenalık yapıyorsun. İstiyorsun ki, yüzümü ateşli yerden ateşsiz, soğuk yere çevireyim. <br />Şimdi sıra benim. Ben sana nasihat vereyim de dinle. <br /><br />Daima kendinden iyisini ara. Kendin gibilerle vakit geçirmek, vaktini zâyi etmektir. Kendi emsalinin peşinden ancak kendini beğenmişler gider. Tehlikeli yerlere ise ancak sarhoşlar gider. <br />Nitekim ben aşka düştüğüm zaman onun bütün belâlarını da düşündüm. Kelleyi koltuğa aldım da bu yola girdim. <br />Sadık bir aşık isen elini canımdan çek. Canını vermeye kıymayanlar kendini beğenen korkaklardır ve sevgiliye değil de kendi şahıslarına âşıktırlar. <br /><br />Bir gün gelecek, nasıl olsa ecel pusu kuracak beni alıp götürecek. Onun için nazlı sevgilim beni öldürsün daha iyi. Onun uğrunda, onun elinde güle oynaya can veririm. Madem ki, ölüm haktır ve alına yazılmıştır, cânan uğrunda, onun elinde ve yanında ölmek daha iyi değil mi? <br />Bir gün ister istemez öleceksin. Yârin ayağı dibinde can vermek daha iyi değil mi? <br />Pervâne sâdık bir âşıktır. Tek bir ışık etrafında döner durur ve kendini yok eder. Onun yok oluşu, “Vahdet” yolundaki dervişin hâline benzer. Işık ilâhî aşk, pervâne ise bu aşk ile yanıp tutuşan ve hatta yokluğa erişen derviş demektir. <br />Pervane acziyet ve perişanlığına bakmadan aşkı ile etrafında yanıp durduğu mumun huzurunda, ma’şûkuna seslenir: <br />-Ey sevgilim! Hadi ben âşığım, yansam da yeridir. Peki ya sen neden yanıyorsun, niçin ağlıyorsun. <br /><br />Mum inleyerek cevap verir: <br /><br />-Benim tatlı balım vardı. Beni ondan ayırdılar. Şirin’im haksızlıkla elimden alındı. İşte Ferhad gibi tepemden ateş çıkıyor. Gece, meclisi aydınlatan ışığıma bakma. İçimi yakan ateşe bak. <br />Mum, hem bu sözleri söylüyor, hem de sararmış yanağından sel gibi gözyaşı dökülüyordu. <br /><br />Mum, sözüne devamla pervaneye dedi ki: <br /><br />Ey pervane! Ey aşk iddiacısı! Aşk, senin işin değil. Seninki bir kuru iddiadan ibaret. Sende ne sabır var, ne de metanet ve tahammül. <br />Sen azıcık bir ışık ve ateş gördün mü, hemen yanıyorsun. Ben ise tamamıyla yanıncaya kadar dikilip duruyor, dayanıyorum. <br />Aşk ateşi senin yalnız kanadını, benim ise bütün vücudumu, baştan aşağı yakar. <br />Derviş de mum gibidir. Dışı parlaktır ama içi yanmıştır. <br />Artık gece bitiyor, sabah oluyordu. Peri yüzlü bir hizmetçi gelip mumu söndürdü. <br />Zavallı mum, dumanı tepesinden çıkarken: <br />“Aşkın sonu budur işte.” dedi ve can verdi. <br /><br />Kaynak Eser: Sâdî Şirâzî, Bostan Mustafa Demirciexileangelhttp://www.blogger.com/profile/17859411646259432864noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2897167834697818761.post-35816619013917928572010-06-25T05:34:00.001-07:002010-06-25T05:35:06.810-07:00İNSAN KALBİ İÇERDEN AÇILIR<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://4.bp.blogspot.com/_3CGYiM7LeaE/TCSic2suJ3I/AAAAAAAAAGA/lPQxzLQF17w/s1600/ht.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 172px; height: 320px;" src="http://4.bp.blogspot.com/_3CGYiM7LeaE/TCSic2suJ3I/AAAAAAAAAGA/lPQxzLQF17w/s320/ht.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5486688862647232370" /></a><br />19. Yüzyılın büyük İngiliz ressamlarından <br />William Holman Hunt'ın, bir bahçeyi <br />tasvir eden bir tablosu Londra <br />Kraliyet Akademisi'nde sergileniyordu. <br /><br />Hunt'ın "Kâinat ışığı"adını verdiği bu tabloda <br />geceleyin elinde bir fenerle bahçede duran<br />filozof kılıklı biradam görülüyordu.<br /><br />Adam, serbest kalan eliyle bir kapıyı vuruyor<br />ve içeriden bir cevap bekler gibi görünüyordu.<br /><br />Tabloyu tetkik eden bir sanat eleştirmeni <br />Hunt'a dönerek: "Güzel bir tablo doğrusu, <br />ama mânâsını bir türlü kavrayamadım."dedi. <br />"Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? <br />Ona kapı kolu takmasını unutmuşsunuz da..." <br /><br />Hunt, gülümsedi ve ekledi: <br />"Adam alelade bir kapıya vurmuyor ki... <br />Bu kapı; insan kalbini simgeliyor... <br />Ancak içerden açılabildiği için dışında<br />kola ihtiyacı yoktur."exileangelhttp://www.blogger.com/profile/17859411646259432864noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2897167834697818761.post-67008464588458342102010-06-23T02:57:00.000-07:002010-06-23T03:02:54.125-07:00AŞK MI? SEVGİ Mİ? SORUSUNA "KEVİR" DEN CEVAP...<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://3.bp.blogspot.com/_3CGYiM7LeaE/TCHbyASHhOI/AAAAAAAAAF4/j15xdh1SmtA/s1600/Missing_You__by_Suhyy.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 316px;" src="http://3.bp.blogspot.com/_3CGYiM7LeaE/TCHbyASHhOI/AAAAAAAAAF4/j15xdh1SmtA/s320/Missing_You__by_Suhyy.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5485907473229907170" /></a><br />aşk, görme engelli bir coşku, görmezlikten kaynaklanan bir bağdır. oysa sevgi, bilinçlice bir bağ; apaçık, duru bir görmenin sonucudur. aşk genellikle içgüdüden su içer, içgüdüden kaynaklanmayan başka bütün olgular değersizdir. oysa sevgi ruhun içinden doğar, bir ruhun yükselebileceği bütün yerlere, sevgi de onunla birlikte doruğa tırmanır.<br /><br />aşk, gönüllerin genelinde benzer biçimler ve renklerde gözlenmekte olup, ortak nitelik, durum ve görünümler taşır. oysa sevgi her ruhta kendine özgü bir albeni taşır. ruhun kendisinden rengini alır. ruhlar da içgüdülerin tersine kendilerine özgü ayrı ayrı renk, tırmanış, boyut, tat ve kokular taşıdığından; ruhların sayısınca sevgiler olduğu söylenebilir.<br /><br />aşk, kimlikle ilişkisiz değildir. dönemlerin ve yılların ilerleyişinden etkilenir. oysa sevgi; yaş, zaman ve kişiliğin ötesinde yaşar. onun yüksek yuvasına günün, çağın eli yetişmez.<br /><br />aşk, her renkte, her düzeyde, somut güzellikle bağlantılıdır. schopenhauer'ın deyişiyle: "sevgilinizin yaşına bir yirmi yıl daha ekleyin de onun duygularınızda bıraktığı doğrudan etkileri gözlemleyin."<br /><br />oysa sevgi, ruhun içine öyle bir dalgınlıkla dalar; ruhun güzelliklerine öyle tutulup kendinden geçer; somut güzellikleri bambaşka bir biçimde görür. aşk; tufan, dalga, coşku niteliklidir. oysa sevgi durgun, dayanıklı, ağırbaşlı, arılıkla dolup taşar bir durumdadır.<br /><br />aşk, uzaklık ve yakınlığa göre değişir. uzaklık uzun sürecek olursa azalır. ilişki sürecek olursa değerini yitirir. ancak korku, umut, sarsıntı ve acı çekmenin yanı sıra "görüşüm-uzaklaşım"la diri, güçlü olarak kalabilir. oysa sevgi bu durumları bilmez. dünyası başka bir dünyadır.<br /><br />aşk, bir yönlü bir coşkudur. sevgilinin kim olduğunu düşünmez. "öznel bir özcoşu"dur. işte bu yüzden hep yanlışlık yapar. seçimle hızla sürçer. ya da hep bir yönlü kalır. yine de yer yer benzeşmeyen iki yabancının arasında bir aşk kıvılcımlanır, olay karanlıklar içinde geçip birbirlerini görmedikleri için ancak bu yıldırımın düşüşünden sonra onun ışığında birbirlerini görebilirler.<br /><br />oysa sevgi aydınlıkta kök salar. ışığın gölgesinde yeşerir; büyür. işte bu yüzen hep tanışıklıktan sonra ortaya çıkar. gerçekte başlangıçta, iki ruh birbirinin yüzünde tanıma çizgilerini okur. "biz" oluşları ise "tanışım"dan sonra olur, iki ruh, iki kişi değil daha sonraları; birbirlerinin söz, davranış ve konuşma biçiminden yakınlığın tadını, yakınlığın kokusunu, yakınlığın sıcaklığını duyumsarlar. işte bu konaktan sonra birden, iki yoldaş kendiliklerinden sevginin uçsuz bucaksız çölüne ulaştıklarını, sevginin karartısız açık göğünün başlarının üzerinde sere serpe serilmiş olduğunu, "inanış"ın aydın, arı içtenlikli ufuklarının kendilerine açıldığını, tatlı okşayıcı bir esintinin hep başka göklerin, başka ülkelerin yepyeni esinlerinin iletileri ve başka bahçelerin güzel, gizemli çiçeklerinin kokularının birlikteliğinde oyuncu, tatlı, şen bir sevgi ve albeniyle kendisini hep bu ikisinin yüzüne, başına vurduğunu... kendi gözleriyle görürler.<br /><br />aşk, çılgınlıktır. çılgınlık ise "anlayış" ile "düşünüş"ün bozulmuşluk ve yıpranmışlığından başka bir şey değildir. oysa sevgi tırmanışının doruğunda, beyin ötesini aşar, anlamayı ve düşünmeyi de yerden çekip, doğuşun yüksek doruğuna götürür.<br /><br />aşk, sevgilide içinin çektiği güzellikleri yaratır. oysa sevgi, içinin çektiği güzellikleri sevgilide görür, bulur. aşk, büyük güçlü bir kandırmacadır. oysa sevgi; sonsuz, salt, dosdoğru, içten bir doğruluktur. aşk, denizin içinde boğulmaktır. oysa sevgi, denizin içinde yüzmektir. aşk, görme duyumunu alır, oysa sevgi, verir.<br /><br />aşk, kabadır, şiddetlidir. bununla birlikte dayanıksız, güvensizdir. oysa sevgi, tatlıdır, yumuşaktır. bunun yanı sıra dayanıklı, güven içindedir.<br /><br />aşk hep kuşkuyla bulunur. oysa sevgi, baştan başa kesin inançlıdır. kuşkuya yer vermez. aşktan içtikçe kanarız, sevgiden içtikçe susarız. aşk korundukça eskir. oysa sevgi yenilenir.<br /><br />aşk, sevenin içinde varolan bir güçtür. kendisini sevgiliye çeker. oysa sevgi sevilende varolan bir albenidir. seveni sevilene götürür. aşk, sevgiliye egemenliktir. oysa sevgi, sevilende yok olma susuzluğudur.<br /><br />aşk, onun baskısı altında kalabilmek için sevgiliyi belirsiz, kimliksiz olarak ister. aşk, kişinin bencilliği ile alım-satımsal, hayvansal ruhun bir çekiciliğidir. kendisi kendi kötülüğünün bilincinde olduğu için de onu bir başkasında görünce ondan nefret eder, ona kin besler. oysa sevgi, sevileni sevgili, değerli olarak ister.bütün gönüllerin de kendisinin sevdiği için beslediğini , beslemelerini diler. sevgi, kişinin Tanrısal ruhu ve Ahurasal doğasının bir çekiciliğidir. kendisi kendi doğaötesi kutsallığını görebildiği için onu bir başkasında görünce onu da sever. kendisine tanış, yakın bulur.<br /><br />aşkta, rakip sevilmez. oysa sevgide, "köyünün tutkunlarını kendi özleri gibi severler." kıskançlık aşkın özelliğidir. aşk, sevgiliyi kendi lokması olarak görür. bir başkası onun elinden kapmasın diye hep acılar içinde kıvranır durur. kapması durumunda ise ikisine de düşmanlık beslemeye başlar. sevgiliden nefret edilir.<br /><br />sevgi ise inançtır. inanç ise salt bir ruhtur. sınırsız bir sonsuzluktur. bu gezegenin türlerinden değildir. aşk, doğanın kementidir. doğadan almış olduklarını kendi elleriyle geri verip; ölümün aldıklarını aşkın oyunlarıyla ellerinden bıraksınlar diye başkaldıranları yakalar. oysa sevgi, kişinin doğanın gözlerinden uzak, kendi yarattığı, kendi ulaştığı, kendi "seçtiği", bir aştır. aşk, içgüdünün tuzağında tutsak olmaktır. oysa sevgi, isteklerin baskısından kurtulmaktır. aşk, bedenin görevlisidir. oysa sevgi, ruhun elçisidir.<br /><br />aşk, kişinin yaşama dalıp güncel yaşamla oyalanmasına yönelik büyük, aşırı bir "bilinçsizlendirim"dir. oysa sevgi, yabancılıktan dolayı yabansıllıktan doğma, kişinin bu pis, gereksiz yabancı pazar içerisindeki, korkunç özbilincidir.<br /><br />aşk, tat aramaktır. oysa sevgi, sığınak aramaktır. aşk, aç bir düşkünün yemek yiyişidir. oysa sevgi, "yabancı bir ülkede dildaş bulmak"tır.<br />aşkın yer değiştirdiği olur. soğuduğu olur. yaktığı olur. oysa sevgi; yerinden, sevdiğinin yanından kalkmaz. soğumaz, kızgın değil; yakmaz, yakıcı değil.<br /><br />aşk, kendinden yanadır. bencildir, kendisi için ister. kıskançtır. sevgiliye tapar, onu kendi için över. oysa sevgi, sevilenden yanadır, sevilencildir. sevgili için ister. kendini sevdiği kişi için ister. onu onun için sever. kendisi ortada değildir.<br /><br />- - - - - - - -<br /><br />''Bu kitap, Sartre'ın deyimiyle, ''şiir'', sözcüğün farsça anlatımıyla da ''gazel''. yaralı bir göğsün ''göğüs kanamaları'' ile ''çölsel bir ruh''un ''dağınık yakarmaları''dır. bu çöl, ''benim dünyam'' olduğu gibi ''benim yüreğim''dir de... ''benim yabancı kendim'', ''benim tutuşmuş ekinsiz yaşantım''... özetle, ''benim yaşam öyküm''dür. bu, ''varlık''ın susuz, gizemli, eriyen, bekleyen,üzülen... çölüdür.<br /><br />bu sözlerin okuyucusunun, kendisini ''seslenilen'' olarak düşünmemesi gerekiyor. bu sözler seslenilensizdir. onların ''görücüsü'', ''arayıcısı'', olması gerekiyor. sözcükler ve kavramları ''okuma''ması gerekiyor. ''cümleleşmiş'', ''sözcükleşmiş'' anlamları, duyguları ''duyumsaması'', ''tatması'', ''koklaması'' gerekiyor. bir ''mektub''u ''okuduğu'' gibi değil, bir ''serüven''i ''gördüğü'' gibi... okuması gerekiyor.''<br /><br />böyle anlatıyor ali şeriati kevirde keviri. ''dost'' okuyucusundan ve ''bilen düşmanından'' ''gör''mesini ve ''bul''masını istiyor. içini yakan, dünyayı kasıp kavuran yangınından, acılarından, çölden, yalnızlıktan, aşktan, sevgiden, insandan, atalarından, horozlardan, sudan, çocuktan, kitaplardan bahsediyor.<br />ve mutlak surette kulak vermek, ''bul''mak ve ''gör''mek gerekiyor."<br /><br />- - - - - - - - <br /><br /><br />"Ali Şeriati' nin "KEVİR" adlı eserinden alıntı"exileangelhttp://www.blogger.com/profile/17859411646259432864noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2897167834697818761.post-40742387519283593742010-06-16T08:34:00.001-07:002010-06-16T08:34:57.043-07:00AĞIZ-KASİDEKapadım balkonumu<br />duymak istemiyorum ağıtı<br />ama yalnız ağıt var<br />gri duvarlar ardında<br /><br />Çok az melek var şarkı söyleyen<br />çok az köpek var havlayan<br />bin keman bir avuca sığıyor;<br />Ama ağıt koskoca bir köpek,<br />ağıt koskoca bir melek,<br />ağıt koskoca bir keman,<br />gözyaşı ağzını tıkıyor rüzgarın<br />duyulmaz başka bir şey<br />ağıttan<br /><br /><br />GARCİA LORCAexileangelhttp://www.blogger.com/profile/17859411646259432864noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2897167834697818761.post-80104707954222277672010-06-15T12:14:00.000-07:002010-06-15T12:15:54.887-07:00Nicomedia - Troya Hattı28.<br /><br />Ah! Çocuk Ah! <br />sana sonsuzluk hiç çıkmayacak baktırdığın fallardan<br />ele alınamaz en güzel intihar mektuplarını yazdığın halde<br />taptığı aşklarda kendi hayatı kendine <br />hiç okutulmamış birisin sen<br /><br /><br />kendime tabutlardan tabut<br />sana gelinliklerden haziran beğendim<br />birbirimiz hakkında her şeyi bilmeyelim<br />henüz yola çıkmadan önce<br />merhamet değmemiş uzaklara gideceksek <br />kaçmak daha kolay olsun<br />ikimizi de aynı düş büyüttü<br />ikimizi de aynı şey delirtti<br />ben akıllanırken <br />bir iki kere Paris’i hatırladım<br />sen akıllanırken<br />her şeyi büsbütün unuttun <br />şehirden geri çekilirken<br />alkol kaplama çılgınlıklarım olur<br />ağzımı burnumu <br />kamyoncu küfürlerine bırakırım<br />gece gözlerini<br />gece yarılarına vura vura unuturum<br />kör yalnızlığıma kör bir fahişe ararım<br />illaki bulurum<br /><br />veya<br /><br />bundan sonra seni ilk gördüğüm yerde<br />eğer hatırlarsam<br />kendimi vururum<br /><br />__JanEnderCanexileangelhttp://www.blogger.com/profile/17859411646259432864noreply@blogger.com0