Şerhi konmuş ayrılık nüshasının altında
Mühür gibi dururdu tenimi öpen kırmızı rujlu dudakların
Üstün başın siyah...
Bedenini koydum başucuma ve soydum
Düşerin çırılçıplak
Duma duran bir aşk
Gözlerinin sevda makamına yazılmış dilekçesinin
Ekinde saklı duruyor dizeler
Yedi karakter boş bırak ve büyük harflerle bak bana
Bir çocuğun yanaklarının rafındaki makasla
Kesiyorum şiir kumaşını
Ve elbiseler biçiyorum sana
Dize yamıyorum teninin restore edilmiş surlarına
Ama hala neden çıplak göğüslerinin uç boyları
Dişlerimin akıncılarında
Beni arşivle ve kapat dosyamın kapağını
Gözlerine çektiğin sürme kalemiyle
Bir şeyler karala
Name: aşk
First name: özlem
Koy yüreğinin düşlerde ilk kurtarılacak dolabına
Fihristimdeki rakamların saçlarını tara
Dökülen beyaz telleri çevir
Santral beni bir yerlere bağla
Bir yüreğe mesela
Dipnot üstü bir paragraf girintisinde buluşalım mı
Önsöz mahallesinin
İthaf apartmanında
Sevgilerimle numarasında
Şerhi konuşmuş şehirlerden
Reddiye türkülerini cımbızla ayıklarken
Sun saçlarını avuçlarıma
Çünkü saçların reddiyesidir sahte başların birazda
Başlık ne kadar uyumsuz kalacak
Parmak uçlarının divitliğinde
Hadi bir başlık düşün
Tenimdeki satır aralarına
Belki çok anlamsız ama
Toplamak için artık tenimdeki çocukluğumu
Beni omuzlarımdan tutup ırgala
Sevgilerimle arz ederim....
Fatih Akça
28 Nisan 2010 Çarşamba
Bir Garip Sevda Dilekçesi
Tanrıça
...
kaftanı sıyrık şaman ateşinde mecusi k/özlendi
el sürgünü dört mevsimi dizlerine yatırdı Menat
taştan oyulan gözlerine kum getirdi çocuklar
etin derisinden ayıran kırbaç havayı böldü
pandora döl tuttu bütün sırlara
lir bağında suyun kavında kavilleşti Menat
binlerce yıl sonra yeniden nefes aldı
omzuna yıkılan saçlarında
ve derler ki
çarmıhı İsa’nın gözünde okudu Meryem
şimdi suskunca çürüyen şehrin kabir azabında
kiramen katibi gözlerin
ifademi alıyor
-söyle kitabın ne
-Menat levhası
-oku..
-insan okumaz kendi yazdıklarını
ve dediler ki
mecusi k/özünde yanmak hükmündesin
tapınman ateşten sıcak bir tanrıçaya
yanacağım döndüğüm aşk ceminde
bile bile
Fatih AKÇA
Ve Gittin
Ve gittin
İçime mıhlayıp bir çocuğun
Kibritten yaptığı nesneleri
Bu kibrit kuşu işte
Şimdi külden kanat çırpışları
Yalnız yek tarafını tutuyorum bütün zarların
Bütün şarkıların yalnız kaldığı sokakları biliyorum
Ben hangi eylüle değsem bir kan çanağıyla değişiyor kendini gözlerim
Kilere kilitlenen sessizlik kadar dokunaklı olmalı şimdi zaman
Dizlerimdeki parçalanmış çocuk cesedi
Ve kibritlerin yanık kokusu
Ve gittin çünkü
Ve kaldım bir dar boğazın sonsuz kursağında
Kan dök ve beni yeniden yıka
Sokağa çıksam bütün levhalarda adım yazılı kalacak
Garlar bile sığdırmaz şimdi içimdeki hüzünleri trenlerine
Yeni bir sayıklama ile doğruluyor uykularım
Ve gittin
İçime mıhlayıp bir çocuğun
Kendini astığı ipleri
Yalnız dönüyorum bildiğim bütün turnikelerden
Bu geçiş nereye bu kaçış biletsiz bu ayyuktaki mecalsiz bekleyiş
Fatih Akça
Sen/Siz/Lik
1.
kibrit kutusu büyüklüğünde yalnızlık
kirmenidir tenin mezarlık
ten eğretisi kemik
beynimde bir ölüm çıldırıyor
bir sensizlik
2.
çıngırağın öldürdüğü ağlayış
merhametsiz gıcırdayan öfkeli yansızlık
ve cümlenin yapısına uygun bulunan
kötürüm aymazlık
beynimde bir ölüm çıldırıyor
ve on kardeşi öldürülmüş sigaralık
-varoştan bakıyorsan şiire cigaralık –
3.
noktamı yuttular virgülle kaldım
çığlık sakinliğimi ünleyin
kendini kınına kurban eden sıyrıntı
küspe düşürülen zaman eleği
hava şartları ve zemin ölmeye elverişli
beynimde bir ölüm çıldırıyor
bir sensizlik
4.
mahyalar süsleniyor içimdeki temelsiz minarelerde
penceresi binlerce renk kelebek durağı mabedim
ve hışırtılı megafondan yükselen anons
-son bilet çekiliyor ölüm..
belki sen yokken bana çıkar piyango gülüm
5.
beynimde bir ölüm çıldırıyor
tenimde sensizlik
Fatih Akça
Karnaval Zamanı
Biz karnavalıydık Tanrılara sunulan günlerin..
1.
koltuk altında taşınan gazetelerin
harfleri arasına gizlenen somunların taşındığı
iliklerinden su sızan toprak parçasını öpen adımlardık
çatlamış nasır bitişiği derinin
uzattığı tırnak ölüsü ellerin sahibi
ve hangi türkünün içinde geçse akşam orada sabahlayan
ney’in en alttaki deliği
parmaklarını ört üzerime ve üfle....
2.
yemiş sütlerinin sağıldığı öğle arası sıcaklığında
üşüyen gölgesiydik kentlerin
basık tavanların kirişlerinin üzerine sığınan toz zerresiydik
alüminyum tencerelere salınan tek dal makarna
ve içilen sigaraların yanan tütün sarısı..
kibriti sür kavına ve yak...
3.
biz karnavalıydık Tanrılardan kaçak yaşanılan günlerin
mabetlerin duvarlarında dövülmüş çivi başlı bakışların
ağızlarından dökülen cümbüş alemine karşına kırklardık
mertebemiz insan üstüne yazılmış kitapların kapaklarında asılı duran
cümlelerden ibaret
paragraf için yedi karakter bırak ve oku
4.
yağmurun önünden kaçan saçları iki örgü ülkesi kız çocuklarıydık
diz kapaklarımızda pembe çoraplar ve oje sürülmesi için
kınalanmış avuçlar
omuzları etine batan gri pantolon lacivert ceketle
okul yolunda gülüşen erkeklerdik
bütün zamanlarda aykırı bir saliseydik
kum saatinde ömür..
kırmızı kuşağını bağla mat renkli çünkü alay
Fatih Akça
Partizan
noktası kovulmuş cümlelerin açık bıraktığı anlamlar
neredesiniz...
elmada kendini savun diş çakımında kurtçuk
kıvılcımı kopuyor çakmak taşlarının
yağmurların hesabı var taşlara acımıyor
ve yüzümde bir gemi kanda yüzüyor
gözlerimin karası göründü...
gizlen durma..
ve indi kirpiklerimden dikilen yelkenler suya
ünlemi öldürülmüş cümlelerin taşıdığı ciddiyetler
neredesiniz...
narhın kaça gelin oldu saçların kaça satıldı
karanfil çürüten gözlerin kepenk indirilen tezgahlarında
afişe edilen kederle mi sınandı göğüslerinin yangını
o çıplaklık dediğin boylu boyunca bir yatak beyazımı
merhamet dilenen hangi yüz dönmedi ki sırtını
kenetlenmiş zamanlarına
perçinleme sakın beni kendine
üzerine düşerse gölgem üşürsün
ve yüzümde bir otobüs ayrılıklarında mola veriyor
virgül koysam sürüldüğüm bütün duraklarla arama
ben kere durak bir ray ederi avuçlarımda
trenler ellerimin ülkesinde
devşiriyor dövülmüş seğiren akşamları
ve yüzümde bir çocuk sapanını arıyor
kendine iyi bak, dendiğinde
kendime geliyor bütün yalnızlıklar
ve fırçalamıyorum dişlerimi kan öpüşlerde sızarken
tenim murdarlık muskası
dokunma bozulur kutsallığın
sende iblislerin düşlerinde yanarsın
soru işareti anlamını yitirmiş cümlelerin taşıdığı çocuksu kuşku
neredesiniz...
gömütlükteki çürümeyi erdem bilen kemik
karanfil döllemesinde soğuduğun toprak
görüşürüz deme...
kimse görüşmüyor içinde sakladığı sevgiliyle
ve yüzümde bir vardiya artı ağlamak üretiyor
kederimin burjuvasına
ama gülümseyiş proletarya
giriyor gözlerinin iktidarına
inadına inadına
partizan örgütlenmesidir ıslıkla söylediğim adın
gizli ve şifreli
heykellerin var şimdi binlerce binlerce kan damarın
binlerce sesin
binlerce mermi gibi duruyor tenimin ölümsüzlüğünde elin
çünkü sen yaşıyorsun
Fatih Akça
Şimdi Yalnız...
Şimdi yalnız..
Bütün güvercinler ve yağacak olan yağmur suyu gibi
Tarladaki ekinin en küçük tanesinden bile
Otel odalarındaki kapı numaraları kadar yalnız işte
Otobüslerin arka koltukları kadar
Yani olması gerektiği kadar yalnız işte
Şimdi yalnız
Eskimiş duvar yazıları kadar
Geçmişinden izler taşıyıp
Ve bazen gelip geçerken birisi o yazının önünden
Gözleri ile selamlaşıp giderken bir diğeri
İçini çeke çeke sarılamayacak kadar yalnız
Bütün sularda kaybolmuş ay ışığı kadar
Çoğaltırken içindeki keder vardiyasının işçisi
Sağlam bilekli özlem her şeyi
Çay saatinde ıslıkla çağrılacak ecinniler kadar yalnız işte
Ama şimdi gerçekten yalnız
Sigara dumanı dolanırken göğün kudretine
Cam gibi keskin ayazları sevebilecek kadar yalnız
Telefon çalsa şimdi
En yalnız dizesine gelmişken şiirin
Açsa kısık bir merhaba karşılasa
Sesin koridorlarında
Şimdi çalmadı ama...
Ki hala kendiyle konuşacak kadar yalnız
Kapı zillerini çalıp karanlığa kaçışan çocuklar
Neredesiniz?
En son gazete haberinde rastlamıştı çok kadim olan dosta
Haber alamadı bir daha gazetelerde terk ettikten sonra
Bazen güneş gelir pencereye bir iki kuşunda öttüğü olur
O kadar yalnız işte..
Ve yalnız bir şiir işte
Şairini her satır arasına kilitleyip
Üzerine sürgüler çekmekte
Taştan duvarlar ve ışıksız odalara atmakta
Bir şiire sataşacak kadar yalnız işte
Fatih Akça
1 Nisan 2010 Perşembe
Çağdaşlığın Dayanılmaz Örtüsü
Çağdaşlığın Dayanılmaz Örtüsü
Onlar ki hümanist
Onlar ki çağdaş bilge
Onlar ki toprak kaçkını
Göç düzenlerler güneşe
İç okuma ustası
Bakışlardan bile
Rejimleri sallanır
Her düşünce hür düşünce
Bir pelesenk dillerinde
İspanya tarihi
Öykünse yeridir
Matadorlar arenada
Çıldırsa hakları var
Hiçbir boğa saldırmadı
Gördüğü kırmızıya
Çağdaşların saldırdığı kadar
Bir örtüye
Tevili olmayan
Kesin sözlerde bile
Yobaza on idam çıkarmakta
Ustadır
Eşcinselin cinsel seçimine saygılı
Teröristin insan haklarının vekili
Nerde Allah ve fıtrat düşmanı
Bir çığır açılmışsa
Meydanlar o çığırın bayrağıyla süslenir
Masum bir çocuğun giyim tercihinde
Annesinin uzatmalı sevgilisiyle kol kola
Anıtkabir nam toplantı merkezinde
İnsan hakkı tanımaz
Atasına seslenir:
“kalk atam laiklik gidiyor elden”
Neyi yoktur arasan
Dağda domuzu eksik
Onu da bulur elbet
Lazımsa laikliğe
Giderse laiklik elden
Çağdaş aydın ne yapar
Yobazlar ne yapmazlar
Bin bir sıfat ve rütbede
“kahrolsun şeriat” diyenler arasından
Seçebilir mi yobaz en namlı aydınları
Memnu bir hayvan diye
Göstermek için çocuklara
Ben de bilirim kaygısını yobazın
Hamdolsun Allaha ki yobazlardan biriyim
Sakalın bir teli
Örtünün bir ucuyla
Sallarız biz yobazlar laikliğin temelini
Aydınlanma mirasçısı hümanist devrimciler
Sıkı tutsun tutunsun temeline laikliğin
Yoksa yobaz
Sakındırmak için nur yüzlü yobazları
Kimi gösterecek belhumadal budur diye
Sen şen ol yoldaş
Takma bilgin ve aydınlık
Kafanı yobazlara
Köy de sensin kasaba da
Bizim ki sana blöf
Sakalın teli
Örtünün bir ucuyla
Yıkılmaz senin bel verdiğin direk
Taksim bir yobazın taksimidir
Eşitliğe aykırıysa düzelteyim yeniden
Köy de sensin kasaba da
Biz ki aydınlık kafanın karanlığı
Orta çağdan arta kalan
Bilim karşıtı yobazlarız
Kurtuluş yok bizden öldüğünde bile
Merhamet bir denizdir
Yobaz yüreğimizde
Kaygıyla bakarız ol musalla taşına
Kol kola yürüdüklerin alkış tutar ölümüne
Biz yobazlar şaşkın bakarız yoldaşlara
Ellerimiz açılır yedi kat göğe doğru
Düşünürüz son nefeste değiştin mi diye
Ve sövdüğün şeriatın namazıyla uğurlarken
Bir dua büyür yobaz yüreğimizde:
“Genç yaşta göç eyledi kanmamıştı dünyaya
Allah rahmet eylesin garibe el Fatiha”
Diri iken ölüydün ölü geldin camiye
Memduh Atalay