Kimsenin yıkımından kıvanç duymam ben; der Baudelaire-
Keza seninle de onlarca kez dövüşmüştük, her tarafımız kan, revan:
İrtifa yitiren temel element, sıradanlaşan devinim, tekerrüre mahkum iktidar-
Birbirimize açıldıkça kendimize kapanıyorduk hızla;
İlahi bir origami:
Kendime dahi katlanamazken.
İki ayrı ucu gibi bir beyaz kağıdın; birbirimizin üzerine katlanınca ancak,
Kalınlaşıyoruz şeffaflığı örtüp ellerimizle:
Hedeften sapmış bir duhûl hali.
Derim, soğan kabuğuymuşcasına dökülüyor. "İşte bu!" diye bağırıyor Juliana,
"bizim sonbaharımızın habercisi olmalı, halihazırda bu denli kuşatılmışken"-
güz/giz.
İç yüzüne adını yazdım- birbirimizin parmaklarına geçirdiğimiz modifiye alyans: muşta.
Şiddetteki ünlemi severim ben.
Kırık bir gitar, ifadenin arkasında arpej geçiyor: her tel; birer yol, sıra.
Neye elimi atsam a(k)kor- parmaklarım yapışıyor tellere, liğme; etim kalıyor.
Leş kokusu: nereden bakarsan bak, ölümün tortusu.
Beynimden parmak uçlarıma mürekkep taşıyan incecik damar, sünmüş.
Sır: merdivenin kırık basamağı; en sevdiğim oyuncağım.
Bir elma koçanı gibi; sararmaya başlamış, çekirdeklerinden sapına doğru,
Ve çoktan başladım kokuşmaya.
22 Ekim 2009 Perşembe
Uyum
Gönderen exileangel zaman: 03:45
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder