BLOGGER TEMPLATES AND TWITTER BACKGROUNDS »

21 Mart 2010 Pazar

Renklilerden Ayrılan Beyaz Gece’ye Şiir

Sanki gece, avlusuna almış dolunayı gizliden gizliye
Perşembeyi cumartesiye bağlıyorlar beraber
Herkes uyuyor, hepsi de güya Tanrının güvencesinde!
“Bugün günlerden ne?” desen; herkes’ler uyuyor
Peki bu ömür hırsızlığı değil de ne?

Takvimlerde bilhassa es geçilen o iki kış günüydük
Ama çok güzeldik…

Kar taneleri ile piyano tuşları arasındaki renk uyumu
Yine gözünden kaçıyor şu meşhur damdaki piyanistin
Hayır o kemancı falan değil, üstelik de kör!
Ne kayıp notaları görüyor ne de sol anahtarını
O hicaz şarkının dışında bırakılıyoruz sürekli, efkâr kapımızda!
Haciz getirilmiş bütün kişisel avuntularımıza
Alacaklı gibi çalıyor vaktimizi, hissel mevzuatlar
Dolunay, dolu kısmına bakmaktır bir rakı bardağının…
Gökyüzü de şişedeki gibi durmuyor
Sokak ise tamamen, hüznü sek tüketmeye taraftar
Her yerde kar var, kalbini siktir et bu gece!
“O şiir senin bu şiir benim…” diye dolanırken sen
Kelimelerimin kombine biletlilere ayrılmış tribünlerinde
Geçiyoruz içi boşaltılmış manalardan el birliğiyle
Taraf olmak deyince, elini sol göğsüne götürmüyor artık hiç kimse!
Herkes uyuyor, herkes’ler harfiyen uyuyor ‘gaflet’ sözcüğüne!

Işık hızından arda kalan o iki beyaz gölgeydik
Ama çok güzeldik…

Geçiyoruz el birliğiyle, mananın hafifliğinden
Ceplerimizde hem lahana turşusu hem de perhiz reçetesi
Selamsız geçiyoruz, sahib-i meçhul salalardan
Malum ya yazarlarımızı usulen sırtlarından kurşunluyor
Peşi sıra adlarını veriyoruz büyük bir övünçle
Katilliği erken yaşta aşıladığımız çocuklarımızın
Hep o biraz buruk, hep o öksüz oyun parklarına
Bu heybetli ülkenin bilincini yitirme törenleri esnasında
Eski bayramlardan bahsediyoruz nerdeyse deli cesaretiyle
Şeker toplama rekorları, ev yapımı baklavalar…
Kızkaçıran’lar filan hani
Hemen aklıma kendi çocukluğum geliyor böyle anlarda
Bazı zaman evin dahi yolunu bulamazken
Aklıma nasıl geliyor, inan ki bilmem
Geçiyoruz şuursuz bir hikâyenin içinden, el birliğiyle
Durduk yere kahraman durduk yere ziyan oluyor
Özgürlüklerine bir hayli düşkün
Ve hâlâ suç unsuru teşkil eden o Uğur’lu düşüncem!

İlk randevularına tesadüf eseri çıkan iki beyaz fahişeydik
Ama çok güzeldik…

İsmini Beatles’tan ödünç almış o kafede
Köşede ihtiyar bir gramofon –ki gram sesi sedası yok!
Duvarlarda “The Wall” gibi Pink Floyd posterleri
Bir de belki Scarface afişi ve Tony Montana’nın suratsızlığı
İkimiz de üşümüşlüğümüzle oradayızdır kesin
Sıcak çikolata söylenir, sırf ortam ısınsın diye belki
Kar kıştır da hem; “*-Hastayım sana!
-Gesmis olsun…” diyalogu masada hiç sırıtmamaktadır
Pencereden dışarıyı izleyerek bir çıkış ararsın bu sevdaya
“Ben hemcinslerinin oyun hamuru olmadım hiç
Yüreğim öyle kolay şekil almaz!” diyerek kozunu öne sürersin
Sıfırın altındayımdır, sıfırın da koynuna girmişimdir ben
Keza benim tüm soğukluğum da bu sebeptendir
Zaman zaman evin dahi yolunu bulamazken
Ciğerime kadar nasıl sokulursun, inan ki bilmem
“Kadın tenlerini tek tek damıtarak
Ölümsüzlüğün şiirini kaleme alıyorum
Suyun ısınıyor senin de, haberin olsun.” derim örneğin
Gülersin, gülüşün caddeleri de günaha sokar muhtemelen
Ah sen yok musun sen, bu meczup beden alacağın olsun!

Uzay mekiklerine kafa tutan o iki beyaz kargaydık
Ama çok güzeldik…

Hani ayda yürüyüp izini belli etmeyen o adamlardandım
Mesafeliydim Houston’la, aramızdan su da sızardı muhakkak
Bence asıl uzayda yaşam vardı!
Taa fezalardan dahi çıplak gözle görülebilen
Emsallerinden vücut kıvraklığıyla ayrılan bir yapıdaydın sen
Çin Seddi gibi uzanırdın yatağımın yüzölçümüne
Galaksinin pür dikkat takip ettiği bir sevişmede
Birbiriyle birebir aynı olan iki kar tanesini aradık durduk
Tenlerimizin bilime adanmış tüm serbest bölgelerinde
Aşk böyleydi işte, olmayana yol bulmaktı biraz da
Herkes’ler uyuyordu, “Zifir-i Nefes” melodisiyle
Bağıracak olduk tam da onlara uyanın diye
Çünkü hicaz bir şarkının kapısında resmen ölüyorduk
Damdaki piyanist, serçe parmağıyla ifşa ederken o geceyi
Anımsar mısın bilmem, sanki olduğumuz yerde
Sanki biz seninle, rakının da verdiği o şevkle
‘Orgazm’ adlı gezegene doğru hızla mesafe kat ediyorduk!

İki kara zarf gibi, çekmecenin en arkasında bekletilen
Tanrının mazisini aydınlatacak o iki beyaz ayıptık!
Özenle saklandık ama inan ki çok güzeldik…

Özgür Gümüşsoy

*”Ağır Roman” filminden bir replik…

0 yorum: