BLOGGER TEMPLATES AND TWITTER BACKGROUNDS »

22 Şubat 2010 Pazartesi

DENİZ KIYISI

I.
ustasın usta
denizden yüksünmek
ve dalgaları kendine küstürmek konusunda..

bencil ve somurtkan akşamlarda,
uzaktan geçen gemilere nanik çekmek
çöken karanlığı gözaltlarına benzetmek;
felaketine alaylı bir ince gülüştür,
ya da Leyla’yı denize düşürüştür
fırtınaya kucak açmış sessizliğin kıyısında..

tebessümün tekmedir bilge orospular karnında,
zordur piç bir yalnızlığı güldürmek
sinirleri parçalanmış kolun parmak uçlarından aşkın tenini hissetmek..
ellerine susan bakire neden varmaz farkına?


II.
bütün seyircileri ıslıklanmış bir hayat sahnesi işte aksadığım yer
deniz ve bayrak dalgalarından geçer
anarşist senfoni başlar bir koldan
kaç koldan kan damlar
giden gemiler bir daha geçmez bu limandan
deniz ıslaklığından usanır bileklerimi tuzlar..
ahh Leyla terleyen bir beden değilsin,
sen denize düştüğünde öfke ile edilen küfür kadar
anadan üryan imge de değilsin bilesin! ..
bir gün bildirgem hınçla fırtınanda patlar
düşer rüzgarlarına küs bayraklar..
şiirin gırtlağında yutkunulmasan
düşer rüzgarlarına küs bayraklar..(!)

III.
hayrete şayandır
gidip gelmek dalgayla deniz arasında..
varsın sencil olsun sabahlar bencil olsun akşamlar
biliyorum gece hakemdir ve nasılsa hükmünü koyar..
gülerek koşarlar bana
dirseklerini ve dizlerini kanatan çocuklar..
gece dediğim saçlarının kokusunu anlatan bir kadındır
temiz yerlerinden bahseder ve susar usulca..
hiç sorma;
fırtınaya sakladığım adındır
ve patlaması yakındır...
-ya sonra?

IV.
bir sırrı kendinden saklamayı bilir misin?
ya sır tutar büyür adamı yer
ya adam sinirinden tutar bıyığını yer..
peki gece ne zaman sırrının sınırından sızar
ahh Leyla elin elime değer, elim bıyığıma gider..
budadığım kolumdan düşüyor kanayan yapraklar..
şiirin boğazına Eylül gibi takıldın diye
düşleri ve dişleri çürüyen çocuklar
birazdan şehrin akşamını yakacaklar..
sabah üzerimi açacak ayaza kesilmişliğimden utanacağım
gece gövdemi saracak yaprakları kanatacağım..
sır kısır bir döngüyü anlatır
ahh Leyla ben bıyığımla dişlerimden başka
nereye nasıl sığacağım?

V.
dur! ..
tuttuğumuz sırda bir kusur var,
çünkü susarak suçluyorsun ve avuçluyorsun susuzluğumu
çünkü şiir yutkunuyor ve suçlarını umursuyor..
haklı bir isyan, bırak şehri denizi bile yakar,
fakat sen saçlarından kokuyorsun ve susuyorsun
ve karanlığından tütsüleyerek koparıyorsun bir uzvumu...
ahh Leyla! .. sessizce kuyuma kan kusuyorsun..
denize dalga olamadım biliyorum
tutunamadım..ilk fırtına da sırtından atılıyorum;
kızma bana ve yüzüme vurma yurtsuzluğumu..
Leyla susma n`olur
bilirsin beni kan tutar..

VI.
kendi denizine gözlerini diker Antiokhus
aşklarının şehvetinden utanmaz
gururla kanayan dudaklarını yıkar Cleopatra
ve sağırlaşarak sığınır karanlığına Tarsus! ..
sende uyuyor musun
karanlığa dalma ve şimdilik uyuma
bilirsin çıldırmış bir siyahtır Tarsus uslanmaz…
kentimiz ve kaderimiz
kederlerinden b/ağlanıyorlar şaşmıyor musun bu uyuma?
hepimiz ya da sadece senle ben harabeyiz
ve sanki kendi bedenimiz üzerine bina edilmiş kentimiz..
yanarken ırgatların ellerinden Çukurova
ekşi ekşi terleyip ağır ağır sabrediyoruz
ne tuhaf, bizde onurla
ak mintanlarımızın yakasını kirletiyoruz..
ve küfrederek küsmüş kentimize denizimiz
bir sebep söylesene Leyla
bize ne oldu da, aşkımızın yakasını çekiştirmişiz?
-gözleri tarihin ahına tutulmuş deliler
bu şehri söverek severler ve sırrı bilirler..
bizde geçmişin sırrına sırtından tutunmuşuz
kendi denizimizden çekilmişiz..
bilinmez kirlenen mintan mıdır harabe şehir midir kader
burada sırf bu yüzden
kişi sevdiğine küfreder!

VII.
çekilen denizin kıyısında bıyıkları dökülen usta
ve aklında ağrıyan bir dişi(!) ..
der ki; 'n`olur Leyla kaybolma fırtınada'
sonra küfrediyor ve anıyor bu kıyıdan çekilişi..
bilir ki şehre uslanmaz çocuklar da girecek
dönecek ağrı bir yangına,
şairde kıyıdan ateşe çekilecek
sırtında Leyla`nın simsiyah çürüyen düşleri..

Ali Bülent Şafaklarağartan

0 yorum: