BLOGGER TEMPLATES AND TWITTER BACKGROUNDS »

23 Kasım 2009 Pazartesi

Duygusal Bellek Kaybı

Ben bir şehri çözdüm bu gece parmaklarımda nedensiz
Sözün büyüsünün eşyanın mantığını yuttuğu bir gayya kuyusu...Aşk buydu belki, hatırlayabilsem bilirdim kuşkusuz. Düşünüyorum da artık hiçbir şeyden emin olamamamın nedeni o kuyuda dokunduğum her taşın çürüyüp yeşermesinden olmalı parmaklarımın ucunda.

Neden siz? diye bağırdı eli yüzü düzgün bir çocuk aldırmadım
Ben de sordum bunu kendime gecelerce. Tırnaklarını çektim ruhumun, derisini soydum ince ince keskin bir bıçakla, elimden geldiğince özen gösterdim. Ne kadar geç ölse o kadar iyiydi, acının tadına varsın istedim. Bir gün ellerimden uçup gidivermesi tam da taş kesilmeme rastlar. Yoksa tam tersi miydi? Cevabını bilmek istemediği soruları sormamalı insan. Bilmeyi isteyeceğin anda sorunun tüm önemini yitirmesi belki de hiç söylenmemiş bir şiirin konusudur.

Aldırmadım sakladım seni içimde
Niye aldıracaktım ki? Yaşamak denilen yavaş yavaş ölmek değil midir son çözümde? Benim biraz acelem vardı o kadar. Seni hatırlayamamakla gecikiyorum oysa. Aşkın bıraktığı boşlukta sabah akşam bir tedirginlik üretiyor anlamı kaybeden amaçsız beynim. Bulduğu yerde yatan bir sokak serserisine dönüşmesi an meselesi. Bu an çoktan bireysel tarihimin karışık sayfalarında kendine bir yer bulup sonsuz uykusuna geçti de ola ki ben fark etmedim.

Soğuk bisturi beyaz ışık donuk
Üşüyorum ama çok üşüyorum. Bir cadde yürüdükçe uzayabilirmiş öğreniyorum. Sonrası bir hastane odası karanlık. Yanı başımda oturan gölgeye anlatıyorum. Söylediklerime bakılırsa her şeye inancımı kaybetmişim. Senin karşındaki kendimi sevmiyorum. O böyle söylemiş. Öylesine bir cümleymiş işte kandan yapılmış. Onun adını hatırlasaymışım kanama durdurulabilirmiş. Zorluyorum. Üç harfli olduğundan eminim. Tek tek geliyorlar. A. Hah! diyorum. Ş. Buldum sanıyorum. K. Değilmiş. Çaresiz serum bağlıyorlar.

Dokunsun istemedim tenime zamansız
İçimdesin bildiğim bu. Organlarımdan birine tutunup büyüyorsun. Artık onun bir parçasısın. Biliyordum, seni bir türlü belleğimde toparlayamamanın bir sebebi olmalıydı. İnsan iç organlarının nasıl göründüğünü bilemez öyle ya…Ta ki çıkarılıp da bir kavanozun içine konana kadar. Kafanı bir kavanozun içinde gördüğüm gün her şey aydınlığa kavuşacak ve ben bileceğim bir zamanlar kimi sevdiğimi!

Zaman sızısı sen, ben nedensiz
Zamanın durabildiğini biliyor muydun? Ben de yeni fark ettim. Yıllar sonra bir sabah seninle bir gün öncesinde tanıştığım duygusuyla uyandığımda...Yeni tanıdığı biri için bunca acı çeker miydi insan? Kafam karışmıştı, açıp ellerimle düzelttim. Bir de kim için acı çektiğimi bilebilseydim…

Neden biz?
Sahi biz kimiz? Senin kim olduğunu çıkarsam yanıtlayabilirdim. Meğer ki kendimi bir bizin içine koyabilmiş olayım bu seninle olurmuş. Yazdıklarıma bakılırsa enikonu sevmişim. Olmayan yüzün! Kocaman mıydı gözlerin yoksa ben düşlerimde mi büyüttüm? Siyah olmalı. Kurum karası, kuyu karası. Belki de değil!

Hey! Şşştt…Artık susmalı söz
Ben sana hikayeler yazar mıydım? Nereye kaydederdim onları peki? Zihnimin karanlığında delirmiş gibi arıyorum. Yeni bir klasör açmıştım anımsıyorum. Rengi sarıydı, adı biz. Düzen, tümünü seç, silmişim. Tümünü geri dönüşüm kutusuna göndermek istediğinizden emin misiniz? Demek ki eminmişim. Satır aralarında varlığının ipuçlarını yakalayabilseydim... Yine de bir zamanlar bir şeylerden emin olduğumu bilmek güzelmiş!

Aşkın büyüsü, eşyanın mantığı
Kör karanlıkta oturmuş ağlıyorum.

Senin ölümün sevgilim ellerimden olmalı
Seni öldürebilmek için önce varlığını kesinlemeliyim. Öylesine çoksun ki! İşte karşı kaldırımda yürüyen omuzları düşük siyah paltolu adam ve tam yanından geçen kıvırcık saçlı üniversiteli…Aynı anda sensiniz. Bu caddede, şu sokakta, o pasajda yürürken içimde belli belirsiz bir sızı duyuyorum. En azından artık seni hangi semtte aramam gerektiğini biliyorum. Zor, çok zor. Öylesine yoksun ki!

Ol malı sevgilim, el malı sevgilim
Olmalı! Seni hatırlamanın bir yolu olmalı. İnsan bunca sevdiği birini böylesine unutur mu? Küçük küçük başlamalıyım. Kokunu hayalime getirebilir miyim denesem? Yoksa kokusuzluğunu mu demeliydim? Tamam! Sen bir rengi severdin. Siyah olmalı. Kurum karası, kuyu karası. Belki de değil!

Şiirsel soğumaymış dedi yüzü gözü üzgün bir çocuk dinlemedim
Sevdiğimi sandıkça yazıyorum, yazdıkça sevdiğimi sanıyorum. Yazının gücü, kısır döngü. Kıstırmış beni içine dönüyorum. Döndükçe soğuyorum. Önce harflerim saklanıyor sonra sen. Döndükçe soğuyorum. Döndükçe…

Dinlemedim bak her yanım buz
…donuyorum.

YAZARI: Feryal Tilmaç

0 yorum: