BLOGGER TEMPLATES AND TWITTER BACKGROUNDS »

23 Kasım 2009 Pazartesi

Gündüz Vassaf'a ...

Şimdi zehirliyor ayak bileklerimi korku, artık nasıl yaşanması gerektiğini unuttum belki. ‘’Sana söylemiştim’’ demiştin, hangi düşmanı alt ettik, kimi tehdit ettik, yüzsüzdü, bir soyut/somut makineydi kavgaya tutuştuğumuz. ‘’Söyleyip gideceğim’’ diyorsun, nereye?.. Sözleşmenin sonsuz cümlelerinden alıntılar kulağıma eğilip fısıldadıkların; bozulmuş süt, ekşimiş şarap, şekerlenmiş bal. Tabanı delik kaba su döküyorsun, bana yaramazsa, fayda umar diye belki karıncalar. Deliliğinde kalacağım, çılgınsınız, ne de neşelisiniz; benden size gülmece çıkmaz oysa. Ağustos’u özlüyorum, o özel isim kışta. ‘’Denge’’ mi, nereye konacak diye bana mı soruyorsun denge noktası, çatışmanın eşinden sıyıracaksın sen, ellerinle kanlar içinde. Mutluluğu uzlaşmadan nasıl ayırt edeceksin söyle bana Vassaf ?... Bana mı tüm şiddetin, ben de önermede bulunayım diye. Bir avuç kişiyiz topu topu… Açmalısın sözü, başka sokaklarda, yabancı yağmurlarda ıslandın sen, vazet saf tutup dinleyelim, çünkü önermen uzlaşı içinde. ‘’Kıyamet tellallarını’’ sevmezsin, eskatolojik analojileri içinde çıkar saklıysa. STK kur, kamuoyu oluştur, bilişsel ve bilinçli ‘’doğru’’ düzeyine ulaştır fikri, sat malı sonra. Hemfikirim… Hangi mutluluk söylediğin, benim gönencimi taşır mı bir başkası, nirengi noktası ne ki bunun, cemaat başka, hoca başka. ‘’Söyleyip gideceğim’’, nereye?.. Karşılığı olmayan bir ‘’neşe’’ oyunu, tutturduğun yol, hafta sonu ekinde çıkmaz!.. Soğuk apartman köşelerinde alelacele ötekine söylenip, sıcak kabuğuna içgüdüsel kaçıp gitmek olmaz, ‘’mutluluğun formülü çok açıkken’’ artık. Gizli söyleyip, editör yal korkuyla oynadığını ünleyip nereye?..

Ben sana başka, senin kıyametinden söz açsam, ‘’mutluluk’’ önermenin başkalarının ölüm gerekçesi olduğunu söylesem, tam da istenen bu iken… Kendi düşüncemi alaşağı edip onu test etmek benim işim; oyun saklı anlamıyor musun, ‘’dur, bekle, gözlemle’’, büyük kurgu, ‘’kendini bil’’ başka. Kendi ütopyan bana vazettiğin ki, kabul edilmedi, en şiddetlisinden ret işte!.. Yol’u karıştırmışsın kardeşim, duvara bir ipek vuruyorsun şimdilerde, ne de kreatif… Umut vaat ediyorsan, ‘’o umut yok’’ diyorsan, çarpıyor zeminden önce boşluğa yoyo; çünkü seste hikmet var, çıkmalı sesimiz, bir aç doyurmalısın entelektüel işkembemizden önce. Acımızı hikmete faydaya çeviren bizler, başkaları beceremez bununla karın doyurmayı. İş çıksın istiyorum, göreyim ışıldasın elleriniz, ölümünüz bile işken… Bunun için doyurulduk, acıda neşe bulmak öğretildi bunun için bizlere. Biz başka ‘’neşeleri’’ tatmak, bilmek için eğitildik, bulaştırmalıyız şimdi kimsenin bilmediği yaşamı… Her gün kendini yıkıp bir put gibi, yeni putlar oymalı granitten ki, bilsin ve kendini yıkacağı zamanı beklesin. Çabuklaştırmalı, hızlandırmalı doğayı, savurganlık sadece bize bahşedilmişken tarafından… Çanları gözünde çınlamış, ah, bizler… Ağlarız arkasından Orhan Pamuk’un, Theo Van Goghe’un, hiçbiri arkasında kalmasın yaşamın, düştükleri toprağı bildikten sonra. Kahramanlar ölür yeni ‘’kahramanları’’ var çağın, hani yalan yapmayacaktık, hani aşacaktı tabuları insan. Daha çok coca cola, daha nestle çocuklara. İnsan hasadı, ayrık otu…
Acıyı bitirmek mi, acıda nasıl duracağını bilmek mi, en temel soru, ilki kötülük taşır…

^



Cemil Atik

0 yorum: