1-
bir anıdan diğerlerine
pay ayırmadan olmaz
kumkuması[1] kırık uzun tümceler dizmiyorum kışlaya
aradığın şeyi sürüye çekme çoban
elbet katılmışlık ederim
kurda bıraktığın vergiye isyan
kumkuması dağınık uzun tümceler dizmiyorum
bulduğum gücü doping savuruyorsun
ama istersen bir daha düşün
ilacı bana içirmeden
kumkuması dağınık uzun tümceler
contası çürümüş su kaçırmalar
ve daha neler neler
kumkuması dağınık uzun
hani ibriği kısa kesik
küçük testiler
kırık
kumkuması dağınık
kâh oraya kâh buraya
her yana saçılmış ibrik
-neden bu çaba
neden bu gezginlik
kumkuması
tuz buz her yer
kiremit kırmızı
-yağmuru sessizce içerek
dağılıyor “seksek ” alanı
-2-
balkonuna çıktığımız manzaralar mıydı yüksekliğimiz
saçlarımızı okşayan rüzgârlar mı
saçlarımızı ok sayan
üreme zincirlerinde miyiz
derece: tarih sürecinde seviyelere bölünmüş zaviye
artık yadsınamaz
sen
kamikaze köpeklerin bana saldırdığı
dağ yollarını seçerek
yabancılığımı yüreğimle yürüdüğümde
sürülerinin üzerine benimle ant iç
yabanıl bir cesaret yapalım hoşgörülere
bilindiği sanılan cüce geçitlere
o darlıklarda parçaladığın cesaret
kalıntılarını da “sen” içer yaban
-3-
biz
güzelliklerden söz edelim
türlü türlü güzelliklerden
önerme; siz sizsiniz bense ben
olmaz böyle
küçük bir değişiklikle yürüyelim sizliğe
ben ben olmayayım
bir dalgaya tutunun siz, ben batayım
bir hiç gibi kavrayın beni
ve sizi saran serin rüzgar esintileriyle
sarmış olsun benim hiçliğim de sizi
böyle bir varoluşma ile anlatalım birbirimize
ateşin dağlayan yanını
külün korlara çizdiği acısız
nakış güzelliğinde
umursamıyoruz hiçbir şeyi
sabaha karşıyız kimi zaman
kimi zaman doğruluyoruz
çiğ sargını yaprak yüzeylerde
aynı seslerin yankılarıyız
aynı güzlerin renkleri
karşılık aramayın
bir siz diyorum anlamını sezdiyseniz
biliniz karışıp gittiğimi
geldiğiniz her yerde “bir siz” var edeceğinize
anlıyorsunuz
bir siz
içimizde hınzır bir rapsodi
bir de...
-4-
o da ne
mermi namluya sürülünce patlama anidenliğini korudu
satır başı
kapılar çalınmadan açılmadı
kilit bunun garantisiydi
türlü çeşitleri var kilitlerin
öğretildim mıh gibi çarçur edilmiş olumsuzlaşmalara
kilidim yok kapanamam ki çalınmadan açılamam da
huyum bir mührü oyar kalbime
geç saatlerde ıssız bir sokakta bütün girişleri tutmuş insanlık
zaptiyelikte kol geziyor benliğim ama neden
belki:
ne bir kapı çaldım ne de çalındı kapım bu bağlamda
kalıntı mürekkebim
kullanılamam ki bir bildikleri var benim bilemediğim
havaya bir el ateş edildi kim bu sorumsuz
vuruldu nokta
-5-
öfkeyi ödünç alışım
içi boş değer yaratılarından allanmış pullanmış sözde
güzelliklerden rek lam laaar
gözüne gözüne yalanla
özüne özüne tersleştirilmiş kurgular
bir yağmuru içerce toprak bir ormanı kapsarca dağ
oysa yok bir ilgisi
bulanışım öfkemin tozuna
şartlı refleks bileğimdeki seğirme
coşkuyu ödünç alışım
bebeğin ilk çığlığı
frida’ nın fırçayı tutuşu
bir alışkanlığın us çemberinde tutuklanışı
bir daha tekrarlanmayışı
kozmetik yargıları talan edişim sineği avcuma kıstırıp
pencereden bırakışım aniden güvercine davranışı kanatların
itiraz edişim vızıldanışa güvercini coşkuya saklayışım
nesnel
gizlenişim
bir mutasyon
bir çoğalış
bir sinek
hüznü ödünç alışım
doğum-ölüm çemberinde yazıklanışım büyüyerek
yıl bu ay bu gün bu saat bu an bu
unutuşun hafızasına güvenmeyişim
anımsadıkça
ne gelir elden evrim yolumu keserse
öfke coşku hüzün
ben bu değirmenin çarkındaki üçlü burgaç
ben bu dönüşümdeki geçici yel
aldığım ödünçleri özenle biriktirip topluyorum özüme
dağılana dek sevgim aymaz ütopya
-6-
diyordum ki
geçenlerde bir gün neler oldu neler
iki gün müydü yoksa bilemiyorum
sayıları unuttuğum bir gündü
geçenlerde sayıları unuttuğum bir gündü
kalabalığa karıştım
kalabalık mı “ben”i karıştı bilmiyorum
benzemeye giriştim hemen
bir ön yargıdan ibarettim
biri aşk acısı çekse benim başıma ağrı düşüyor
biri bir suç işlese ben firar ediyordum
giyindim
giyindim... bedenimi devekuşu mantığıyla
defteri- i kebir’ de tüm yargılar sonuçtan ibaretti
sonuçlar yetmedi başından başladım her şeyin
değerler okyanusuna aldım başımı açıldım
dönülmeze gittim bazı geceler en parlak yıldızlara
bakıp sordum harita adresimi
yıldızlar ama anlaşılır gibi değillerdi
gözlerime varmışlardı oysa
binlerce ışık yılını katetmişlerdi ya
eskiydi dilleri nasıl anlayabilirdim ki
Derken, henüz istila edilmemiş bir kıyıya vardım. Bilezik koyları, hareli suları, gizemli girdapları, turkuvaz mercanları vardı. Henüz “istila edilmemiş” olduğuna karar verdim. Bilmem neden... belki de bir ön yargıydı bu da. Bütün ön yargılar gibi bencil ve kendi alt seviyesinde. Evet, çıt yoktu tropik rüzgârdan başka, sahilin küçük dalgacıkları, öpüş sesleri şıkır şıkırdı bir de. O an bütün uzak yollara estim, bütün yolcuları kavradı keşfim ve onları hasretle öptüm. Sonra olanlar oldu.
bir kıvamda bozulduk
bir makamda çatladı çoğulcu demokrat eylemimiz
gemi azıya aldı şahlanıp savuran at iki parça bizleri
yere vuruldukça biz kuzu kurt boğdu
aslına sadık kalmayan öyküler gibiydik
yargılar karaya vururken bir gittik bir geldik
görünüşe göre artık hayattaydık
istila gerdeğinde kalmış
artık bir hayattaydık
ben birini seçtim biri de seni
şimdi hangi kuşu görsem o uçar
şimdi hangi denizden geçsem o mavi
hiç değişmeyecek bu ben
gitsem de
o kalacak çünkü kural bu, “bir” den başlanacak hep
geçenlerde bir gündü
gün gibi geçti her şey
saymayı anımsadım bu bir
abaküs tuttum çocukça ellerinde bu iki
o kaldı bu üç
-7-
artık
geç... ağustos böcekleri zamanındayız
iki anlamın tam ortası
bu yazın son kuşağı onlar... geç
birkaç nesil geride bırakmışlar
yazı bitik bir neslin şarkılarını
erken sonbahar zamanındayız
bir yandan geçip gitmiş yaz
hafif ayaz var arada
kalan bir an’ ın şölenindeyiz
kutsamaktayız tüm rüzgârları
“ol” esintiler bize doğru yavaş yavaş salınıyor
yaklaştıklarında gözlerini görüyoruz
menekşe
ezgilerinden seyrek notalar toplamaktayız mevsimin
gelmiş ve geçmişi kapsayan dehlizler içinde
doğrulmaktayız güze
merhaba dirimin uykuya düştüğü zaman
merhaba beyaz mevsiminin öncüsü
ne kadar da benzedik birbirimize
Yazarı :Ömer Serdar
23 Kasım 2009 Pazartesi
OLUMSUZLAMALAR
Gönderen exileangel zaman: 10:03
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder